Bir Kurban Bayramı hikâyesi
Emre, arkadaşı Ahmet'i ziyarete gitti. Kurban kesilmişti; kurban etinin bir bölümünden, Ahmet'in annesi kavurma yapmıştı. Emre hiç et yemediğini söyleyerek ikramı reddetti. Ve bunun sebebini anlattı: "17 Ağustos depremi yüzünden babam işsiz kalmıştı. Biz zaten dar gelirli bir aileydik; kenara ayırdığımız üç beş kuruş da tükendi. Allah'tan tam o sırada babam bir iş buldu... Fakat... Kör talih, kaza geçirdi; işe başlayamadı bile. Kolu bacağı alçıya alınmıştı. O bize bakacağına, biz ona bakıyor, kuru ekmeğe talim ediyorduk. Nihayet Kurban Bayramı geldi. Apartmanda 12 aile yaşıyordu. Nasıl olsa kurban keserler, bizim de durumumuzu bildikleri için, et verirler diye düşünüyordum. Beklentim boşuna çıktı. Kimse kapımızı çalmadı. Babaannem köyden aradı... Bizden ses çıkmayınca merak etmişti. Telefonda mutsuzluğumuzu anladı; sebebini sordu. "Bize kurban payı vermediler" dedim. Yaz aylarında babaanneme giderdik. Bir kara ineği vardı. Sütünü sağarken ona türküler söylerdi. Bayramın 3'üncü günü kapı çalındı. Babaannem, paket paket etlerle bize gelmişti. Ablam etlerin bir bölümünü doğradı; kalanını buzdolabına attı. Tencereden enfes kokular geliyordu. İştahım iyice kabarmıştı; ağzımın suyu akıyordu. Birden babamın, yan odadan babaanneme sitem eden sözlerini duydum: "Ah anam ah. Neden kestin bizim kara ineği..." Gözümden yaşlar boşaldı. Babaannem benim yüzüm gülsün diye, her gün sütünü sağıp sattığı ineği kesmekte tereddüt etmemişti. Onun fedakârlığı karşısında kendimi çok kötü hissettim. O gün, bugün ağzıma et koymuyorum."