Kaçırılan fırsatlar ve ulusalcılık
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile, karikatürist Salih Memecan'ın akşam yemeğinde karşılaştım. Yunan Başbakanı Simitis'in anılarından söz etti. Simitis, kitabında, "Denktaş,AnnanPlanı'na 'hayır' deyincerahatladım" diye yazıyormuş. O tarihte AK Parti yeni iktidar olmuştu ve dosyalara hâkim değildi. Üstelik, Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında görev değişikliği söz konusuydu. Ankara'ya gelen Rauf Denktaş'a, Abdullah Gül "Hayırdiyentarafsizolmayın" tavsiyesinde bulunmuştu. Ama, Denktaş, yanında danışmanı Mümtaz Soysal ile Lahey'e giderken, "Hayırdiyeceğiz" açıklamasını yapmıştı. Nitekim, Lahey'de Annan Planı'na karşı çıktılar. İşte anılarında Simitis o gün duyduğu memnuniyeti dile getiriyor. Rumlar, Avrupa Birliği'ne girebilmek için, adadaki ihtilâfı çözecek iyi niyeti göstermek durumundaydı. Denktaş "Hayır" deyince, çözümsüzlük Türkiye'nin üzerinde kaldı. Ve Rum tarafı Kıbrıs'ı temsilen AB ile Katılım Belgesi'ni tek başına imzaladı. AK Parti iktidarı bugünkü tecrübesine sahip olsaydı, mutlaka daha etkili bir tavır alıp, o fırsatın kaçmasını engellerdi. Denktaş, Türkiye'deki iktidar boşluğundan istifade etti. Şimdi her aşamada gene, Kıbrıs önümüze geliyor. Abdullah Gül, Dışişleri faaliyetlerinin çok önemli bir bölümünün Kıbrıs'la ilgili olduğunu söylüyor.
***
Türkiye'de "ulusalcılık" cereyanı aşırı tepkilere de yol açıyor. Bir örnek vereyim: Prof. Eser Karakaş'tan öğrendim. 1997'ye kadar Türkiye'nin limanları Rum gemilerine açıkmış. Adaylığımızı reddeden 1997 Lüksemburg zirvesinden sonra, bir tepki ortaya koymak üzere limanlar kapatılıyor. Bugünlerde, limanlar tek taraflı açılırsa, "dünyanınsonugelecek" endişesi yaşanıyor. Bu telâş, her zamanki gibi, noksanbilgiden kaynaklanıyor. Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden faaliyete geçmesi ihtimali de, neredeyse "vatanaihanet" olarak telâkki edilmiyor mu? Oysa, Türkiye'de bütün özel üniversiteler ve yüksek okullar kapatıldı diye, aynı uygulamanın bir parçası olarak Ruhban Okulu'nun faaliyetine son verilmişti. Daha sonra, "vakıf" statüsü altında çok sayıda özel üniversite açıldı ama, "YÖK'emibağlanacakMilliEğitim'emi?FenerRumPatrikhanesi'nebağlanırsa,Türkdüşmanıpapazmıyetişir?Müslümancemaatlerininderesmenüniversitekurmalarınınyoluböyleceaçılırmı?" şeklinde çeşitli mülâhazalarla Ruhban Okulu'nun açılması engelleniyor. 1971'e kadar Ruhban Okulu açıktı da, ne oldu? Üstelik o tarihte Türkiye hem ekonomik, hem de siyasolarak daha zayıftı. Biz kendi kendimize dert üreten, sonra da ürettiğimiz sıkıntılarla baş etmeye çalışan bir milletiz. Enerjimize yazık!
***
Abdullah Gül, gülerek şunları söyledi: "4yıllıkiktidarımızdöneminde,Türkiyeayaklarınınüzerindedoğruldu.Neleryapabileceğimizigördük.Umutsuzluk,yerinigüvenebıraktı.Aslındaulusalcılığıntırmanmasınabirazdabizyolaçtık." Şahsen ben de aynı şeyi düşünüyorum. Bir ekonomi profesörüyle geçenlerde konuşuyordum, AB'yi bekleyen çeşitli problemlerden ve yaşlanan nüfusundan söz ederken, bana Türkiye'nin dinamizmini övdü. Şunu sordum kendisine: "2001kriziniyaşadığımızdönemdebunlarısöyleyebilirmiydiniz?Şimdibunlarısöylediğinizegöre,son4yıldaTürkiyeçokşeylerkazandı." Muhatabım olan profesör, "laikcumhuriyet" konusundaki derin hassasiyetine rağmen, bu düşüncemi kabul etmek zorunda kaldı.