Başörtülü eş
Başörtüsü tartışması, bir türlü zaman sona ermiyor. Bazen, geri planda kalıyor; kimi zaman ise, gazete manşetlerine fırlıyor. Şimdilerde bu konu, daha ziyade, Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması bağlamında münakaşa ediliyor: "Cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olması bir sakınca teşkil eder mi?" TESEV, cumhurbaşkanının sahip olması gereken özellikleri araştırırken, "Eğer erkek ve evliyse başının açık olması önemli mi?" diye sormuştu. Bu soruya % 50.8 önemli, % 30.8 önemli değil karşılığını vermişti. Buna mukabil biz, eğer soru "Başörtülü eş sakınca teşkil eder mi?" şeklinde olsaydı, farklı bir cevap alınırdı demiştik. Nitekim, TESEV'in aynı araştırmasında, "Öğretmenin başörtülü olması veyahut hakimin başını örtmesi bir mahsur teşkil eder mi?" diye soruluyor, % 70'in üzerinde "Hayır" cevabı veriliyor. Ayrıca, cumhurbaşkanının sahip olması gereken özellikler arasında, % 75 "Laikliğin koruyucusu olması" vasfını işaret ederken, "Dini bütün bir Müslüman olması" da % 74 oranında destek buluyor. Gazeteci Enis Berberoğlu, Riga dönüşü uçakta, TESEV'in bulgularının da konuşulduğunu belirtiyor. Başbakanın yakınları, TESEV bulgularına göre "Halk başı açık cumhurbaşkanı eşi istiyor" sonucuna varılamayacağı yorumunu yapmış. Başbakanın da, aynı neticeye vardığını tahmin ediyoruz. Eğer halktan başörtülü eşe ciddi bir tepki gelseydi, Tayyip Erdoğan köşke çıkmayabilirdi. Ama o, yakınları gibi, sade vatandaşın hoşgörüsüne güveniyor. Laikliği bir "özgürlük şemsiyesi" gibi yorumladığından dolayı, kimsenin başının zorla açılıp, zorla kapatılamayacağını düşünüyor. Bu tartışma, Riga'dan dönerken konuşulduğu kadarıyla kalmadı. Bir yandan Bülent Arınç "Eşlerimizi köle mi sanıyorlar" diye haklı bir tepki gösterdi. Bir yandan da, CHP Genel Başkanı Baykal, "Anayasa ilkelerini içine sindirmiş biri ise, bazı kusurları görmezden gelebiliriz" cümlesiyle, dindar camiayı rencide etti. Yeni Şafak da konunun üzerine, "Başörtüsüne kusur diyor" manşetiyle gitti. Tabibütün bu tartışmaların, yarayı kaşımaların, gerginlik yaratmaktan başka bir işe yaramadığını hatırlatalım. Sorun kolay kolay halledilemeyecek. Üniversiteye giden genç kızın önünü açamayan Tayyip Erdoğan, bir de Çankaya için eşinin başını açarsa, işte o zaman tamamen biter. MHP'li Nesrin Ünal olayını hatırlayalım. Diyeceksiniz ki, Fazilet Partisi'nin "Yenilikçileri" başörtülü adaya karşıydılar; Merve Kavakçı'yı Erbakan istedi. Dolayısıyla AK Parti, uzlaşma adına, Nesrin Ünal'ı ve MHP'yi örnek alabilir. Hayır almaz. Uzlaşmanın sınırı, başörtülü aday göstermeme noktasında bitiyor. Unutmayalım ki, siyaset yapıyorlar. Bu yüzden de, büyük ihtimalle AK Parti'nin ileri gelen iki isminden biri, Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül Çankaya'ya çıkacak; üçüncü bir isim, tabanda zaaf gibi görülebilir. AK Parti sempatizanı bir okurumla telefonla konuştum. Bu camianın cesur davranmamasını eleştirdi ve şunları söyledi: "Allah'ın kulusun sen, neden korkuyorsun? Tedbirli olmak ayrı, korkmak ayrı. Köpekle dalaşma, ama hoşt demesini de bil. Özal'dan örnek al. Bir subay, Özal için, 'Ben alışamıyorum' demişti de, Özal, 'Ya bu kişi hemen istifa etsin, etmiyorsa Genelkurmay Başkanı istifasını versin' diye sert bir üslûp kullanmıştı. Halbuki Erbakan, kendisine, 'P...' diyen Osman Özbek'e dokunamadı. Ona hakaret edildiği zaman biz hüngür hüngür ağladık. Hiç mücahit adam korkak olur mu? AK Parti, dünyayı Cumhurbaşkanı Sezer'in başına yıkmalı. 'Sen kimsin, beni eşimle birlikte Çankaya'ya sokmuyorsun?' diyebilmeli."