AB yolculuğunda darbeler
Roma Antlaşması'nın hedefi, Avrupalı bütün demokrasileri, aynı topluluğun içine almaktı; sınır Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler olarak çizildi. Türkiye, bu tarife uyuyordu ve Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra, Temmuz 1959'da, Topluluğa tam üye olmak için başvurdu. Türkiye'nin kalkınma düzeyi, tam üyeliğin gereklerini yerine getirmeye yeterli değildi; şartlar oluşuncaya kadar geçerli olacak bir Ortaklık Anlaşması 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara'da imzalandı. "Ankara Antlaşması" diye bilinen bu Ortaklık Anlaşması'nın nihahedefi, Türkiye'nin Topluluğa tam üyeliğiydi. Ankara Anlaşması'nın hazırlık dönemi sona erince, 13 Kasım 1970'te Katma Protokol imzalandı. Ama 12 Mart askerdarbesi yüzünden, protokol ancak 1973'te yürürlüğe girdi. Zaten, tam üyelik başvurumuzu 1959'da yaptıktan sonra, gene araya bir askerdarbe girmiş ve Ankara Anlaşması'nı da ancak 1963'te imzalayabilmiştik. 1970'li yıllar, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden rotasını çevirdiği yıllar oldu. Yaşanan ekonomik krizler ve "Onlar ortak, biz pazar" inancı ile beslenen Batı tarafından sömürüleceğimiz düşüncesi, ilişkilerin soğumasına yol açtı. Yunanistan'a üyelik teklifi getirildiği zaman, hazır olmadığımız düşüncesiyle, eş zamanlı olarak yapılan öneriye biz "Hayır" cevabını verdik. Zaten, Yunanistan 1980'de Topluluğa tam üye olurken, (O zaman Kopenhag kriterleri falan yoktu. Aksine demokrasisi güçlensin diye Yunanistan üye kabul edilmişti) Türkiye üçüncü darbe dönemine girmiş, 12 Eylül'ün sarsıntılarını yaşıyordu. Görüldüğü gibi Türkiye, AB yolculuğunda, önemli fırsatlar kaçırdı. Darbeler, ilişkileri bozdu; basiretsiz siyasetçiler, üyeliği göze alamadılar... ipe un serdiler. Özal'ın iktidara gelişiyle, daha hızlı ilerleyen bir sürece girildi.