Hatırla Sevgili ile anılar dünyasında
Cuma akşamı ATV'de hiç kaçırmadığım bir dizi var: Hatırla Sevgili 1950'li yılların sonu... 1960 darbesi ve daha sonra cereyan eden nahoş olaylar... DP milletvekili Rıza'yı askerler evden almaya geliyorlar. Milletvekili, valizini hazırlamış... Bekliyor. Kızının gözyaşları, eşinin çığlıkları, komşuların sorgulayan bakışları altında bilinmeyen bir istikbale doğru atılan ilk adımlar. İşte o valiz, beni çok eskilere taşıdı. Babam Muammer Çavuşoğlu, 27 Mayıs darbesi gerçekleşir gerçekleşmez hemen tutuklanmamıştı. Kalender'deydik... Tedirginlik içindeydik. Tek tek milletvekillerini evlerinden alıyorlardı. Babam valizini hazırlamıştı. Bekliyordu. Nihayet bir gün, askerler evimizin etrafını sardı. Babamın eline valizini tutuşturdular; "Yürüyerek yokuştan ineceksiniz" dediler. Tıpkı filimdeki gibi. Bakanlık ve milletvekilliği yapmış, yıllarca memleketine üst düzey bürokrat olarak namusuyla hizmet etmiş birine reva görülecek muamele değildi bu yapılan. Babam adi bir suçlu gibi, valiz elinde, Kalender yokuşundan yürüyerek aşağı inecekti. Rica minnet bir taksi çağrılması için askerleri ikna edebildik. Hatırla Sevgili'de aynı sahne ile karşılaşınca, gözyaşlarımı tutamadım. Mazi zihnimde canlandı. Kardeşin kardeşe düştüğü yıllar. Arka planda çalan "Olur mu böyle olur mu / Kardeş kardeşi vurur mu / Kahrolası diktatörler bu dünya size kalır mı" şeklinde sözleri değiştirilen Osman Paşa marşı. Bize, "düşük, kuyruk" diyenlerin hakaretleri. Yassıada'da görülen düzmece dava. Babama duyduğum hasret. 20-30 kelimeye sıkıştırdığımız sansüre uğrayan mektuplar. Mesela, isyanımı dile getiren şu mısraları babama gönderiyordum: "Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa, / Hakk'ın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır; / Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa / Sönmez ebedi her gecenin gündüzü vardır. / Millet yoludur, Hakk yoludur tuttuğumuz yol, /Ey Hakk, yaşa ey sevgili millet, yaşa.. Var ol!" Onun eline sadece Tevfik Fikret ismi geçiyor; dizeler sakıncalı bulunup kesiliyordu. Demokrasiyi yeniden tesis için gelenlerin, Fikret'in mısralarına bile tahammülleri yoktu. Tevfik İleri'nin cenazesini hatırlıyorum. O, bizim için "Yassıada şehidiydi". Kalbi zulme yenik düşmüş ve dağ gibi adam yığılıp kalmıştı. Çoluk çocuk, annelerimizle, yakınlarımızla otobüslere binmiştik. Cenaze arabasını takip ediyorduk. Otobüsün etrafını olay çıkmasın diye askerler sarmıştı. Onlara dilimizi çıkarıyor, yumruklarımızı sıkıyorduk. Biz millettik... Onlarsa sanki yabancı kuvvet. Öz vatanımızda esir mi düşmüştük ne... 27 Mayıs'tan dersler aldım: Askermüdahalelerin milleti böldüğünü, kardeşi kardeşe, arkadaşı arkadaşa düşürdüğünü yaşayarak öğrendim. Haksızlık ilelebed sürmez ve demokrasiden yana olan en sonunda galip gelirdi. Dolayısıyla utanç duymak istemiyorsak, güçlüden değil haklıdan yana tavır almalıydık. Benimsediğim bu yol, beni, 12 Eylül'de hapishaneye, 28 Şubat'ta da 5 yıl boyunca siyasyasaklı konumuna götürdü. Çalıştığım gazeteden kovuldum; gözden düştüm. Hatta ismim "asker düşmanı" diye bile çıktı. "27 Mayıs'tan kuyruk acım olduğu" söylendi. Oysa benimki bir "hesaplaşma" değil, sadece ilkeli bir tavırdı. Bu tavrımı hep korudum. Kimseye düşman filân olmadım. Yalnız, demokrasinin, adaletin ve doğrunun dostu olmayı tercih ettim.