'İyi gün dostları'
Yeni yıl münasebetiyle, birçok meslektaşımız hayatının muhasebesini yaptı. Çoğu, terazinin mutluluk kefesinin daha ağır bastığını gördü. Aslında, mutluluk, insanın dünyaya bakış açısına göre değişir. Kimisi, "var"larını "yok" farz eder. Kimi ise her şeyi iyiye yorarak, bardağın dolu tarafını görür. Bazılarının hayatı iniş çıkışlıdır; bazılarınınki yeknesak. Kimi, maalesef, yokuşun dibinde kalmıştır; bir türlü tepeye tırmanacak gücü bulamaz veyahut yediği darbeler sebebiyle "dikine duramaz". Bazıları sükûnet dolu bir hayata sahiptir. Fırtınalar semtine uğramaz, huzur ve güven içinde durgun sularda yürütür gemisini. Hepimize hayat farklı bir çehre ile gelir. Ama kalamış yaşantısı boyunca sürekli mutluluğu ya insan yok gibidir. Herkes, az veya çok, sıkıntılardan payını alır. Ben, hep fırtınalarla boğuştum. Rahat ettiğim anlarda, ayağım kaydı, yuvarlandım. Biraz da, belki kendim davet ettim sert rüzgârları. Buğday başakları gibi, herkesin önünde eğilemedim. Haksızlık yapmamaya çalıştım ama, haksızlığa uğradım. Elimden geldiği kadar adaletsizlikten kaçındım fakat, adaletsizliklerle sık sıkkarşılaştım. Düşenin pek az dostu kaldığını, yaşadığım olaylar dolayısıyla erken yaşlarda fark ettim. Bu yüzden, insanlarla ilişkilerimde hemen güvenmemeyi öğrendim. Geçenlerde Beşiktaş'taki bir balıkçıda duvara asılı şu yazıyı gördüm: "Kahveler pişti gelin... Köpükler taştı gelin... Siz iyi gün dostları... Kötü günler geçti gelin..." Eskiden "1 fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardı". O devir çoktan geçti. Sevgili Berna Tokar'ın dediği gibi, artık parola şu: "Tencerem kaynarken; maymunum oynarken..."