En büyük aşkım ya da en derin sızım?
Adınız ne ? Ne zaman gelip oturdunuz yüreğimin minderlerine? Neden gizlediniz aslınızı? Ve acı çekseniz de göstermediniz yaralarınızı? Neden korktunuz benden? Ve niye hala korkunuz? İçim elvermez ki gözlerinizde bulutlar görmeye. Ya yağın artık doyasıya ya da bakıp bakıp gülün sudaki aksinize. Sahi neydi adınız söylesenize? Böyle olsaydı replikler. Böyle olsaydı sevda dedikleri. "Birbaharakşamırastladımsize" tadında yaşasaydık ömrümüzün şu demlerini. Takvimler, o mevsimlerde donup kalmış misali. Biri parmak şaklatsa ve biz bir zamanın Pera hanımefendileri, Markiz beyleri olsak birden. Ya da biraz daha eskinin başka kahramanları. Unutabilsek zamane aşklarının, aşktan uzak tüm hallerini. Naif, zarif ve dokunmaktan korkarak sevebilsek birbirimizi. E buyurun beyefendi, geçelim zaman tünelinden, başlasın hikayemiz en yeniden. BensizinrüyalarınızınperisiolayımeskiTaksim'dearzıendameden. Siz simsiyah gözlerinizi kaldırıp, fesinizle selamlayın beni yıllar öncesinden. Osman Paşa'nın biricik kerimesi olayım ben mesela. Siz de Kadırga'lı bir Kabadayı. Yumurta topuk papuçlarının arkasına basarak gezen. Bir elinde tesbih, diğeri yelek cebine kenetli. Gözünü budaktan sakınmayan, silahı belinde değil yüreğinde taşıyan. Mert, yiğit, yağız bir külhanbeyi. Bozgunculuk etmeyen türden. Görür görmez vurulayım size, utangaç gözlerimle. Şemsiyemi çevirirken, düşsün mendilim Arnavut kaldırıma da, siz eğilin dizlerimin dibinde. Ucu işlemeli bez parçasını alıp koyuverin avucuma, dokunmadan parmaklarıma. Dadım çekiştirsin kolumdan, siz selam verin kendisine. Sonra da çapkınca gözünüzü kırpın öylesine. Bıyıkaltı bir gülüşle bağlayın yüreğimi yüreğinize. Yeniden yazılsın tarihimiz, kaderimiz. Bir anda sorgusuz, sualsizce. Ne güzel olurdu değil mi böyle bir yangın? İstanbul'un göbeğinde, yıl ister 1907 olsun ister 2007'nin Eylül'ü. Benden çok şey isteyin. Hayatımı, ruhumu. Ama siz de herşeyim olun. Toprağım, ekmeğim, suyum. Zaman nasıl akarsa aksın, biz uymayalım zamane aşıklarına.
Varmısınız?Razımısınız? Sahi neydi adınız? Benimki Gül. Ama gül olup da duramadım dalımda. Süzüm süzüm süzülüp de yakamadım bülbülün yüreğini, kıyamadım küçük kanatlarına. Peki siz adınıza yakışır mı haleti ruhiyeniz? Kasıp kavurur musunuz denizleri? Yıkıp devirir misiniz lalezarları, gülşenleri? Sahi ne idi adınız? Ne zaman bende durdunuz? Bir gün biter mi susuzluğunuz? İmkansızım mısınız yoksa imkan dahilinde mi sevdamız? Sizi bekliyorum 100 yıldır. Ya en derin sızım olacaksınız ya da en büyük aşkım kalacaksınız.