Biz: Aşkın yüz karaları ya da sadık kulları KARAR veremedim. Devir, aşkın peşinde aşktan bihaber seyyahlara çevirdi hepimizi. Acaba bu düzen ezelden beri böyle miydi? Öyleydi belki. Dedelerimiz, ninelerimiz " Ezberle " dedi, yaladık yuttuk sahneleri. Biz,imkansızsevdalarasevdalandık. Olmazları olur yapmak için ömrümüzü adadık. O kadar koştuk ki; durduğumuzda ne olur hesaba katmadık. Hatta durak var mıydı bu yolculukta, onu bile hesaplamadık. Zorolanısevdiksadece,geçolanı.Olmayanı.Kolaylarsinmediiçimize. 'Mutlu aşk yok'tu nihayetinde. Bir yandan koştuk terledik, bir yandan "Daha çok yolumuz var" dedik. Kovaladığımız dursaydı, dönüp açsaydı kollarını, dünyalar bizim mi olacaktı? Vuslatıbekledikdeacabagerçekisteğimiz,kavuşmakmıydı? Yoksa komşunun tavuğunu kaz gördüğümüz gibi, kavuşamadığımızı da putlaştırdık mı zihnimizde? Geçenlerde bir film izledim. Aşk üzerine bir sürü küçük hikaye var da içinde, benim içimi acıtan 2 yaşlının öyküsü oldu. 60'ınavarmışbirkadınoturuyorbirbankta.Kısacıkbeyazsaçlarıveyorgunbakışlarıyladeğişenkentiizliyor,yarımasırdırherçarşambayaptığıgibi.Mutlumuyoksatamtersimi,anlamıyorinsan.Eskiamageçipgitmemişbirsevdasaklısankiellerinde... Sonra, haftanın bu günü sadece ona ait olan banka bir misafir yanaşıyor. Kendi yaşlarında bir amca. İzin istiyor oturuyor yanına. Önce havadan sudan muhabbet açılıyor. Sonra koyu bir sohbet başlıyor. Meğer bu bank perşembe günleri de amcaya aitmiş. O da yıllardır hep buradan kenti izler geçmişiyle, bugünüyle yüzleşirmiş. Konu konuyu açıyor. Öğreniyoruz ki kadın, 40 yıldır burada düşlerine dalıyor diye kocası vefat edene kadar karısının kendini aldattığını düşünmüş. Bu banka geldiğini öğrenememiş. Kadın, kocasının endişesini bile bile her çarşamba anılarda kaybolduğu bu tek kişilik kaçamağa devam etmiş. Şimdi bir oğlu varmış. Adı da şu an yanında oturan adamın ismi. Niye buraya geldiğinin cevabı da yarım kalmış bir aşk hikayesi. Yaşlı adam şaşkınlıkla dinliyor kadının dudağından dökülenleri. 40 yıl önceye gidiyor. Bu bankta vedalaştıkları o güne. Sonra da niye nişanlanıp gitmek zorunda kaldığını anlatıyor. Kadın şokta, adam da. Başlıyor itiraflar. Adam kadını unutamadığını anlatıyor.Düşünsenize 40 yıl ayrı günlerde, aynı bankta, aynı anılara dalmış iki ihtiyar. Birbirinden habersiz yaşatmışlar gençlik aşklarını. Ayrılan yollar adamın günleri karıştırmasıyla kesişmiş. Heyhat. İşte hayat. "Şimdi neler olur?" diyorsunuz. Ağlarlar mı? Olmuyor bir şey. Önce yüksek bir tepeden kente bakmaları gerektiğini düşünüp yaşlı ayaklarına inat tırmanıyorlar. Oturup soluklandıklarında tek başınayken çıkmaya cesaret edemedikleri bu tepenin manzarasının aşağıdakinden farklı olmadığına karar veriyorlar. Adam parka artık çarşamba günleri geleceğini söylüyor, kadın bundan sonra çarşambaları kocasının mezarını ziyaret etmesi gerektiğini. Ee ne oldu, 40 yıldır kurduğunuz düşlere? Kime bu ihanet? Kendinize mi, karşınızdakine mi, yoksa aşka mı ? İşte tam da orada, karşınızda özlemle bekleyip hayalini kurduğunuz. Sarılsanıza. Onsuzken nasıl geçmedi zaman anlatsanıza. Büyü bozuldu işte, bitti her şey. Belki de kocaman bir yalandan ibaretti aşk. Veyahut tam olması gerektiği gibi. İmkansızlıklar alevledi, imkan dahilinde söndü yangın. Böyle mi oluyordu kavuşmalar? Düşündüm biraz. Böyleydi çoğu. Bir arkadaş, "Bu gelini istemem" diyen annesini stresten hastanelik etti. Evlendi ama boşandılar 1 yıl geçmeden. Başka bir arkadaş sevgilisi dönsün diye hiç dinlemediği arabesk şarkılarda gözyaşı dökmeye başladı. Kız dönünce sıkıldı, ayrıldı. Bir başkası karısını terk etti sevgilisi için, yuva yıkan abla başkasına vardı, bizim abi başkasına sevdalandı. Yıllarca gizli gizli yürüyen ilişkiler gün yüzüne çıkınca bitti heyecan. Aşk mı? Olan hep garibime oldu. Üzerine şarkılar, şiirler, romanlar yazıldı. Bir çoğu canına bile kıydı. Ama hep zorken konuşuldu sevda. İmkan kapsamına girince, düşler bulandı. İşte bu yüzden koyamadım zamane aşıklarına bir isim. Biz kimdik bilemedim. Aşkın yüz karaları mı yoksa en sadık kulları mı?