Başka ülkeler, başka kentler, kasabalar, alanlar, caddeler, sokaklar arıyoruz kendimize. Halbuki gittiğimiz yer kendimiziz aslında. Hiçbir yere dönmek gibi. Her yolculuk kendimize başlar, adımızla belki ve bizimle biter yaşamımız elverdiğince. Yaşamımız elvermezse; yani yaşam alanlarımız daraltırsa düşlerimizin ulaşacağı yeri biz nice oluruz? E 'Bu nice yaşamaktır?' diye sormuş Yunus Emre. Evet; 'bu nice yaşamaktır?' başka ülkeler, başka kentler, kasabalar, alanlar, caddeler, sokaklar arıyorken kendimize?
GÜL DESTE ÇOCUKLAR Ölüm haberleri geliyor yağmalanan ülkelerden. Kentler kapatmış elleriyle yüzünü, arada birbirlerine bağlanan yollarda kayboluyor gül destesi çocuklar. Deniz kıyılarında konuşuyoruz batık kentlerin sessiz ve soluksuz; 'Buraları eskiden böyle değildi?' Bu şekilde konuşanların yaşı henüz 30'larda bile değil. Bu 'nice özlemektir?' peki. Sessiz ve soluksuz bırakıyor insanı bu kadar genç yaşta bir insanın geçmişi özlemesi.
İnsan sosyolojisinde 30 yıllık bir kesit eskimek için biraz erken değil mi? Ne biriktirdin de bu kadar eskidi? Nasıl bir duygu-düşünüş eskimesidir ki bu; 15'inde kendini bilsen ve hadi diyelim 15 sene bilfiil biriktirsen ne biriktirdin bi deyiver gerçekten? İnsanlar doğdukları ve doydukları yeri sevmiyorlar. Herkes bir başkasına ve toprağına yargılı-yabancı.
DÜŞECEKLER YOLLARA Bavulunu toplamış bir kent; yoldan geçecek ilk trene, otobüse, gemiye, uçağa binip vuracak yollara. Hatta bi düdük sesi bekliyor gencecik insanlar. Dereleri, taşları doldurup düşecekler yollara. Yollara? Nereye? Hep söylerim; yolcuya yol sorulmaz. Yol bir olma biçimidir. Olmayan bir şeyler var, çünkü olmayan bir şeyler. Olmak için çıkacaklar yola. Bir denizin kıyısında, depremlerle yıkılmış bir kentin sokaklarında düşündüm bunları; bir de üstümüzden geçen bulutları sayarken. Aklımda yol almak ve yollara düşmek iniltisi bir kentin.
Televizyon kanallarına birbirini bombalayarak, boğazını keserek, boğarak öldürüyor insanlık. Ve nereye gitsek peşimizden gelecek bir husumet kamburu yolculuğumuzun sırtında. Şimdi herkes birbiri için öteki; her öteki bir diğeri için husumet ve ölüm sebebi.
İçim daralıyor gazete sayfalarından ve ekranlardan pişmiş kelle gibi sırıtıp her şeyin iyi gittiğini söyleyenleri gördükçe 'Bu kent kuşların intiharını umursamıyor/ bahar gelmez buraya!' diyenlere inat yine de inat bir yaşamak hevesiyle kucaklıyorum bu yalnız ve güzel ülkeyi; yaşamak hevesiyle; yaşamımıza susayanlara, hödüklere, haldan bilmezlere inat'