Türkiye'ye gelmiş en önemli iki yabancıdan, hangisinin daha değerli olduğu tartışılıyor.
Oysa ikisi de elmastı...
Hagi'yi değerli kılan sihirli meziyetleri vardı ama eldeki kadrolar arasındaki denge farklarını ve dönemin politik gücünü de kimse inkar edemez.
Hagi, gerektiğinde maçın hakemiydi.
Kendi külüne saldıran yangın gibi.
Alex, her futbolcunun gösterdiği itiraz hakkını kullanıyor.
***
Hagi'nin yokluğu elbette hissedilirdi.
Alex'in yokluğu, kalbin durması gibi hayati bir eksiklik...
***
Hagi, takımın içinde, herkesin yapması gerekeni, birisinin yapacağından emindi.
Alex, hiç kimsenin yapamayacağını kendisinin yapacağından emin.
***
Hagi çiçekleri çamurlu postallarla ezmenin ta kendisiydi.
Alex, bir çiçek nasıl tutulursa, öyle tutuyor çocukların elinden.
***
Hagi militandı, sadece kazanmak için eğitilmişti, kaybederken kendini de kaybederdi.
Alex'in ihtirası dengeli, ayaklarını kalbiyle terbiye ediyor.
***
Hagi her yerden vururdu, bazen hızını hesaplamakta güçlük çekerdik.
Alex göstere göstere vuruyor.
Onun vuruşlarında süzülen bir kelebeğin izleri var.
***
Hagi için kazanmanın şekli önemli değildi, sportmenliğin lüzumu yok.
Alex romantik, rakibe elini uzatan...
***
Hagi Mastikaydı.
Alex Portofino.
***
Hagi duvar yazısıydı.
Alex el yazısı.
***
Hagi dündü...
Alex bugün...
***
Sonuç: İkisini de vazgeçilmez kılan sayısız özellik var.
Alex de Hagi gibi bir elmastır...
Ama çamura batmamış bir elmas!
***
Bütün güzelliklerini yitiren ve sövmenin bile neredeyse ayıplanmaz hale geldiği bir ülkede...
Alex gibilerinin gerçek değerini, ancak bu ülkeyi terk ettiği zaman anlarız.