Gazeteler çocukluğumuzda özgürlüğün temsilcisiydi.
Haksızlığa karşı dururlardı.
Gazete kağıtlarının en değerli olduğu yıllar... Devletten beslenmeyen gazetecilik yılları yani...
O zamanlar yerde bir gazete sayfası bulsak, çömelip okurduk.
Dedektif Nick, Güngörmüşler ve yalan olduğunu aklımıza bile getirmediğimiz spor haberleri...
Ben gazete okumaya Hürriyet'le başladım.
O yüzden Hürriyet Gazetesi çocukluktan kalan bir alışkanlıktır bende...
Her ne kadar, çocukluğumdaki izleri, şimdi taşımıyor olsa da...
***
Her şeyden haberimiz olmasını sağlayan bir gazeteden, son yıllardaki değişiminde bile vazgeçmedik.
Çünkü biliriz ki...
Hürriyet Gazetesi bizimdir.
Ne Aydın Doğan'ın.
Ne Ertuğrul Özkök'ün....
***
Hürriyet Gazetesi kaç gündür Başbakan'la bir kavganın içinde.
Yazarları basın özgürlüğünün safarisinde...
Pardon ama halk bu kavganın neresinde?
"En iyi gündem nasıl yaratılır?" Bunu Hürriyet kadar hiçbir gazete başaramaz, bunu hepimiz biliyoruz ama...
Halk bu gündemin neresinde?
***
Zaten renksiz bir dünyanın içinde gidip geliyoruz.
Her sabah gerilim hatları üzerinde gezinmekten bıktık.
Biz cambaz değiliz. Okuyucuyuz!
Ve gazete okuyucularının, nasıl tepki vermesi gerektiğini de, bizlere çocukluğumuzdaki Hürriyet öğretti.
***
Gelelim Başbakan'a...
Elektrik ve doğalgaz, kışa zamlı tarifelerle giriyor da, insanlar kışı nasıl geçireceğini düşünüyor.
İşçi, memur, öğretmen kan kusuyor, emekli hayatla ilişkisini kesmiş.
Hastanelerin acil servislerinde elektrikler kesiliyor da, kolay ölümlerin önü kesilmiyor.
Bunca sorun içinde, Başbakan'ın ağzının içine bakan toplum, Tayyip Erdoğan'dan kaç zamandır "hiddetli Aydın Doğan tepkileri" dinliyor.
Pardon ama halk bu kavganın neresinde? Aydın Doğan'dan halka ne?
Eğer ortada haksızlık ve saygısızlık varsa, mahkemeler var, hukuk var!
***
Bizler, halk için verilmeyen kavgaların dışında yokuz.
İçinde halk olmayan kavgaların da, haklı bir yanı yok zaten.