Deniz Feneri davası sonuçlandı. Gazetelerde yer alışı bile cepheleşmeye işaret ediyor. Milliyet internet sitesinde, "Yolsuzluk olayı Türkiye'den yönetiliyor" diyor ama haberin ayrıntısında en küçük bir detay yok. Hürriyet de kararı veriyor ve Alman hakimin "tarihimizin en büyük dolandırıcılık davası" dediğini yazıyor. Hakim ne diyor, "Almanya'nın en büyük dolandırıcılık davası". Karar kesinleştiğine göre şimdi konuşma ve yazma zamanı. Ceza alanlara sözümüz yok, hukuk karar vermiş, suçlu bulmuş ve onlar cezalarını çekecekler. Peki bu dava Türkiye'de neden çok gürültü koparmıştı? Önce Zahit Akman ile başladı. Kuryelik yaptığı iddiası sanki kesin gerçekmiş gibi sunuldu. Deniz Baykal hala dün Zahit Akman'ın istifa etmesi gerektiğini, kurye olarak adının anıldığını söylüyor. E ne var yani, Bülent Ersoy da onun için rüşvet aldığını söylemişti, mahkemede aksi bir karar çıktı ve aklandı. O zaman biz de, "Mahkemede resmi olarak rüşvet aldığı iddia edilen bir kişi nasıl olur da ana muhalefet liderliği koltuğunda oturabilir?" sorusunu mu sormalıyız? Zahit Akman ile ilgili sorduğu bu soru anlamsızdır ve belli ki siyasi rant sağlama amaçlıdır. Hatırlamaya devam edelim, Tayyip Erdoğan neden patladı? İddiaya göre lütfen dikkat iddia bu, gerçek değil-tsunami felaketi için toplanan paralar kayıtsız kuyutsuz elden Başbakan'a teslim edilmişti. Gerçi sonradan Başbakanlığa verildi şeklinde küçük bir kıvırma yaşandı ama ok yaydan bir kere çıkmıştı. Aynı şekilde savcının iddianamesinde daha pek çok kişinin ismi geçti. Ama karar açıklandı ve bu isimlerle ilgili en küçük bir ima dahi yer bulamadı. Tam tersi Alman hakim Türkiye'de yapılan haberlerin yanlış ve maksatlığı olduğunu, bu yöntem ile mahkemenin baskı altına alındığını söyledi. Üç sanık ceza almış, hakim bir cümle kurmuş, gerisi hikaye. Peki bir aydır Türkiye'nin gündemini dolduran, tüm siyasi akışın yönünü değiştiren dava bu kadarcık mı? Üç tane isimsiz şahsiyetin ceza alması mıydı bütün amaç? Şimdi aylardır bağımsız ve özgür gazetecilik yapanların haberlerin sonuna şu tür cümleler eklemesini bekliyoruz; "Almanya'da Türk kamuoyunu ilgilendiren Deniz Feneri davasında Başbakan Tayyip Erdoğan, RTÜK Başkanı Zahit Akman, Kanal 7 yönetimi için her hangi bir ceza çıkmadı. Bu kişi ve kurumlar davadan aklanarak çıktılar." O çok önemsenen gazetecilik etiği, bağımsız ve özgür basın söylemi hakkındaki iddialar asılsız çıkmış kişilerin haberlerine yer vermeyi gerektirmiyor mu acaba? İddiayı haber yapıp sonucu es geçmek nasıl bir beceri işidir? Şimdi "özgür ve bağımsız" medyadan beklenen bir aydır koparılan yaygaranın gerçek olmadığının tespiti, bu yaygara için taraflardan ve kamuoyundan özür dilenmesi. O zaman tüm bu çabanın Hilton'da rant sağlama amacıyla, karasal yayın frekansı almakla, imtiyaz istemekle alakası olmadığını anlar ve bu gazetecilik başarısını alkışlarız.