Hafta sonu bir yandan GürcistanRusya savaşını izliyorum, dünyaya, bölgemize ve ülkemize ne tür etkileri olabilir, petrol fiyatları yine fırlar mı, hazır ucundan huzura bulaşmışken yine kısa devre noktaları ortaya çıkacak mı diye merak ediyorum. Ergenekon ile ilgili her gün iddianamenin didiklenmesiyle ortaya dökülenlerden biraz da sıkılarak bakmaktan vazgeçemiyorum. Bütün dikkatimi vererek önümüzdeki bilginin ne kadar önemli olabileceğini, geçmişte nasıl kullanıldığını belleğimde tutmaya çalışıyorum ama artık hafiften sıkıldım gibi. Çünkü o kadar çok bilgi ve belge var ki!.. Davanın tarihi bir önemi olduğu gerçek, Türkiye'nin tüm NATO ülkelerinde tasfiye edilmiş bir illegal örgütlenme modeliyle yüzleştiği kesin. Çok uzaklarda, Pekin başta olmak üzere Çin yaşadığımız günlerin en görkemli organizasyonuna, Olimpiyatlara ev sahipliği yapıyor. CHP-Genelkurmay çekişmesi de tazeliğini koruyor. Terör neredeyse günlük yaşamımızın parçası oldu, alıştık, kanıksadık, geçici üzüntülerden sonra hayatımıza devam ediyoruz. Ancak tüm bu güncel olayların dışında beni derinden etkileyen esas olay, yine alıştığımız bir görüntü oldu. Yaz ayları nedeniyle iç trafik arttı, dolayısıyla kazalar da Bir Pazar günü trafik canavarına kurban verdiğ imiz sayı 39. Yaralananları, hayatının kalanını belki de sakat geçirecekleri saymıyorum bile 39 insanın öldüğü bir terör olayı yaşasak tüm dünyada birinci haber oluruz ama bir günde 39 kişi ölüyor ve sıradan bir olaymış gibi geçip gidiyor. Oysa o ölenler hepimiz olabiliriz. Tek bir kazanın anatomisi bile ne büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuz gösteriyor. Malatya'nın Arapkir ilçesinde bir düğünden dönen Suceyin köylüleri minibüsün uçurama yuvarlanması sonucu büyük bir trajedi yaşadılar. Güle oynayan bir düğüne gidiyorsunuz, yakınlarınızın mutluluğuna ortak oluyorsunuz. Yorgun ama mutlu bir günün sonunda geri dönmek için minübüse biniyorsunuz. Her şey iyi güzel de bir şeyi görmüyorsunuz, minibüsün direksiyonunda oturan canavarın ve onun kanında dolaşan katillerin farkında değilsiniz. Evet o canavar bira kutularını da yanına alarak direksiyona geçiyor. Kanındaki 113 promillik alkolle birlikte. Kutuda durduğu gibi durmuyor meret işte. Kanı uyuşturuyor, dikkati azaltıyor, bilinci daraltıyor. Sonuç katliam Görünen katil minibüsün şoförü. Ama gerçek katiller ondan bir kilometre batıda, İstanbul'daki plazalarında "özgür hayat" ayaklarında içki içme hakkı diye bir hayat tarzı uyduranlar. Türkiye'de pek çoğunu gördüğümüz ölümlü kazalar ve içki şişeleri görüntülerinin suçluları içkiyi kendi hayat tarzlarının vazgeçilmezi gibi gösterip tüm ülkeyi sanal bir korku ile yönlendirmeye çalışanlardır. Düğün evinden toprağa giden tüm o içki mağdurlarının acısını yüreklerinde hissediyorlar mı acaba? Katıldıkları şirket gezilerde tıksırıncaya kadar beleş içki içenlerde en küçük bir vicdan sızlaması oluyor mu dersiniz? Bence hayır. Bu ülkenin herhangi bir noktasında içkinin neden olduğu kazalarda ölenler için; anneler, babalar, çocuklar, bebekler, dedeler, nineler için hiç birisinin üzüldüğünü sanmıyorum. İçkiyi hayatlarının baş tacı yapan katiller, birazcık olsun o şoförün kanındaki içkiden ölenlerin kendileri, çocukları, eşleri, annebabaları ya da sevdikleri olduğunu düşünsünler bakalım. O zaman kahrolası siyasi tezgahlar uğruna böyle bir kötülükten medet umacaklar mı? Alkolünüze de, hayatınıza da, tarzınıza da sizin e mi!