Ak Parti kapatılma süreci ve Ergenekon tutuklamaları neredeyse at başı paralel gitti. Ergenekon sürecinin hızlanması ile Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın kapatma davası istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu günler üst üste çakıştı. İlginç bir zamanlamaydı doğrusu. Üstelik iddianamenin içeriği hiç kimseyi tatmin etmedi. Hatta, iddianameyi dikkatli bir biçimde okuyanlar ciddi üslup farklılıklarını görebilirler. İddianame değişik kalemlerden çıkmış ve sonra bir araya getirilmiş gibi. Sanki birileri konuları paylaşmış, kendi üzerine düşen bölümü yazmış, sonra bu bölümler bir araya getirilerek iddianame oluşturulmuş. Bende ilk okuduğumdaki izlenim aynen böyleydi. Şimdi Ak Parti davası reddedildi, Türkiye rahat bir nefes aldı. Ama arkada pek çok derin soru hala mevcudiyetini koruyor. Bu dava niye açıldı? Görünür sebep Ak Parti ile siyasi olarak yarışamayan çevrelerin hukuk yoluyla darbe yapma istemeleriydi. Parti kapatılacak, partinin en güçlü figürü Başbakan Erdoğan yasaklanacak, bu dağılma sürecinden yeni bir siyasi fotoğraf üretilecekti. Başsavcıya göreyse Ak Parti rejim tehdidiydi ve laiklik karşıtı eylemleriyle kapatılmayı hak ediyordu. Davaya ister siyasi, ister hukuki bakın içeriği doğru düzgün savunulamıyordu bile. Yıllardır duyduğumuz tekerlemelerin dışında yeni hiçbir şey yoktu. Ancak Kapatma davası ile Ergenekon'un birbirine alternatifmiş gibi gösterilmesi meğerse hiç de boş değilmiş. Bu dünyayı yakından bilen bir dostum yakın zamandaki sohbetimizde akla çok da uzak olmayan bir yorum getirdi. Yorum demek lafın gelişi, bilgiye dayalı olduğunda ısrar ettiği cümlelerdi onlar. Ona göre bu iddianameyi başsavcı yazmadı. Birileri -ki o birilerini hepimiz biliyoruz, emekli siyasetçiler- bu iddianameyi yazdılar ve başsavcıya verdiler. Ama daha ilginci o birileri Ergenekon aracılığıyla başsavcıyı tehdit ettiler. Ailesini ve bizatihi kendisini dava açmaya zorlamak için baskı altında tuttular. Başsavcının yakın çevresine "tehdit ediliyorum, başka çarem yok" dediğini de bizatihi dostum teyit ediyor. Hatta, başsavcının dava açıldığı günlerdeki duruşuna, bakışlarına, ürkekliğine de özel olarak dikkatle yeniden düşünmemi istedi. Şahsı hakkında bunca olumsuz yorum yapılmasına rağmen çıkıp en küçük bir açıklama dahi yapmamasını zorla bu işe soyundurulduğunun en büyük delili olarak gösterdi. Genelkurmayından Anayasa Mahkemesi'ne kadar bu süreçte her kurum kendisi ile ilgili yapılan yayınlara açıklamalarla cevap verirken Başsavcının tek kelime etmemesini, en azından kurum adına da olsa şahsını doğru dürüst savunmamasını nasıl izah edeceğiz? Tüm bu olan bitenler, Ergenekon yapılanmasının şu an mahkemeyi bekleyen zanlılardan ibaret olmadığını da gösteriyor bize. Bu günlerde davanın bitmesine rağmen Başbakan başta olmak üzere bazı siyasilerin yasaklanmasına ilişkin fikir cimnastiklerinin yeniden ortalığa saçılıyor olmasının altında acaba ne yatıyor? Yoksa başsavcı hala tehdit mi alıyor? Ben buna inanmamakla birlikte "hayır böyle bir şey olmaz" da diyemiyorum. Ki, şu son süreci yaşayan hiçbir ülke insanının bu ihtimali imkansız görmeyeceğine de eminim. Bence yetkili birileri de bu ihtimali göz önüne almalılar ve başsavcının tehdit alıp almadığı konusuna ciddiyetle eğilmeliler.