"Terim'e rağmen" demiştik Portekiz maçı sonrası. Fatih Terim'in şişkin egosu ve kibiri yanlış takım tertipleri, yanlış taktikler çıkarmaya devam ediyordu. Portekiz maçındaki berbat futbolun sonucundan çok, mahkum oynayışımız hepimizi germişti. Biliyorduk ki Türkiye bu değil. Çok daha iyisini yapabiliyoruz. Biz disiplinli, savunma yapan, sabırla top çevirip kontratağa çıkan bir takım değildik. Fatih Terim ilk maçta Portekiz'den korkup acayip bir takım ortaya çıkarınca eleştirilmesi kaçınılmaz oldu. İsviçre maçının ikinci yarısı ve Çek maçının son yirmi dakikası bizim için muhteşem dönüşler oldu. Hırvat maçı ise Türkiye'nin Türkiye gibi oynadığı ilk maç oldu. Hırvatların bizden fazla pozisyonu oldu ama biz böyle oynamak zorundayız. Hücum eden ve gerekirse pozisyon veren bir takımız. Şansımız ve saldırganlığımız ile şu an tüm dünyanın en sansasyonel takımıyız. "Terim'e rağmen" başlığını atarken bu takımın Osmanlı hinterlandına hitap ettiğini, emperyalizmden zulüm görmüş tüm coğrafyalarda müthiş bir sempati sahibi olduğunu belirtmiştik. Galibiyetler sportif bir başarı olmaktan çıkıp Avrasya coğrafyasında muazzam bir dalgaya dönüşecekti. Nitekim dönüştü de... Terim'in de aynı anda egosunu törpüleyip normalleşmesi gibi... Türk Milli Takımı müthiş geri dönüşler ile üç mucize sonuç elde edince her seferinde Adriyatik'ten Çin Seddi'ne, hatta seddin ötesine yayılan global bir sevinç dalgası oluştu. Türkiye'nin "Misak-ı Milli" sınırlarına sığmayan büyük bir ülke olduğunu ayyıldızlı takımının ürettiği "sevinç tsunamisi" ile bir kez daha gördük. "Öteki dünyanın" şu an en büyük gurur kaynağıyız. Tüm İslam dünyası, tüm ezilen ülkeler bizim için dua ediyor, inanın buna. Türkiye çok ihmal ettiği ve tarihin kendisine verdiği görevleri artık yerine getirme zorunluluğunu bir kez daha anlamalı. Bu ülke Ankara koridorlarına sıkıştırılmayacak kadar, kapı arkalarından yönetilemeyecek kadar büyük. Yüzlerce yıl dünyanın büyük gücü olarak adaletle bugünün en karanlık coğrafyasına hükmeden ataların torunları olarak artık bizim "Misak-ı Milli" olarak açıkladığımız zorunlu hedefi aşmamız gerekli. Elbette kimsenin toprağına girelim demiyorum. Ama global dünyada fetihler artık ordular ile değil şirketler ile gerçekleşiyor. Ekonomik güç yeni dönemin belirleyici silahı. AB hedefinden şaşmadan Doğu'ya dönme çabalarının ivme kazanması şart. Unutmayalım ki bu coğrafyada hem İran'a hem İsrail'e hem Irak'a rahatça girebilen tek ülke vatandaşları TC pasaportu taşıyanlardır. Ay-yıldızın başarısı için bizim kadar sevinip bize sarılanların beklentileri var. Artık şu kısır tartışmalardan kurtulup tarihin bize yüklediği görevleri yapma zamanı. Bizim "Misak-ı Millimiz" Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadardır.