Pazar gecesinin sonucu; koşar gibi yapanlarla, koşanlar arasındaki farkın bedeliydi.
Galatasaray'ı alkışlayalım...
Fenerbahçe'nin ertesi sabah kalkmak için düştüğünü varsayalım.
Onların bu sezon gösterdiği olağanüstü performansı, pazar günkü görüntüyle takas edip, haksızlık etmeyelim.
***
Bazen kendine bile gecikir insan...
Zico'nun
Deivid'i imha eden yanlışlarını anons etsek duyulmaz.
Kazım'ın gamsızlık rüzgarında dans ettiğini ifşa etsek, afiş olmaz.
Aurelio'daki düşüşün önüne perde çeksek, haddimize değil.
O yüzden
Fenerbahçe'nin, kendine yakışan ruhuyla, son 2 maçın hesabını kesmesi gerekiyor. Yoksa,
"oyun içinde oyun" filmi henüz bitmedi...
Şampiyonluk beklerken, Şampiyonlar Ligi özlemine bile duvar örülebilir.
***
Haftanın çuvalı yine haksızlıkla doluydu. Denizli'de
Yunus Yıldırım,
Sivasspor'un Anadolu ihtilaline, kendi çapında puan bağışında bulundu.
Samandıra'da kendisine taraftar süsü vermiş zorbalar vardı.
Kameraların iştahını kabartan...
Adana'daki
Beşiktaş-Bursaspor maçında da, vahşet sahneleri vardı.
Kameralara, fotoğraf makinelerine korku dolu gözlerle bakan küçük bir çocuğun,
"Beni çekmeyin" yalvarışları.
O bakışlar, futbolu yönlendirenleri ele veren en gerçekçi görüntüdür.
"Beni çocuk yaşımda timsahlara yem etmeyin" diyen o bakış...
***
Kasımpaşa'dan sonra
Rizespor da düştü. Gençlerbirliği ve Konyaspor'u kurtarmanın hesapları başladı.
Yorumcu avukatların,
Kayserispor'u aklamak için,
Rizespor maçını örnek verdiklerini gördüm.
Sivas maçındaki
Kayserispor görüntülerini de sorun onlara.
Allah aşkına yorum yapsınlar!
Paradan başka aşk biliyorlarsa eğer.
***
Haftanın en özel adamı
Beşiktaşlı Holosko'ydu. Adana'daki harika performans, derbiye yem oldu...
Galatasaraylı Sabri'deki gelişme, sportmenliği lağvetmediği zamanlar dışa vuruyor.
Servet'i de tırnak içine alıyorum yine.
***
"Ligin kendine yakışan bir kapanışı olmalı" diyorum ama... Sezon başından beri kendine yakışmayan bir düzeni, 2 haftada temizlemek ne mümkün!