Bir televizyon reklamına takıldım akşam! "Tööbe tööbe" dedim kendi kendime, akşam akşam konuşturacaklar adamı. Reklamdaki uyarı şöyle; "Musluklardaki suyu idareli kullanın, lambalardan birini kapatın v.b." gibi kısıtlama uyarılarıyla sürüyor mevzuu. Tamam, idareli olmak, ekonomik davranmak, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak, yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı, diyerek büyüdük. Kötü bir şey demedim. Ama sadece ekonomiyi koruması gereken bir kesim yaratıp bunlar daha çok kısıtlı bütçeleriyle yaşamak zorunda kalanlar oluyoronun biriktirdikleri üzerinden hayatını yaşamak isteyenlerin uyarıları bünyemize dokunuyor.
HAVUZLU SİTELER "Daha çok kısıtlı bütçeleriyle yaşamak zorunda kalanlar"ın başına patlıyor kabak. Kısıtlamak zorunda olanlar, onlar. Yemiş bitirmişler; şimdi de diş fırçalarken akıtılan suya sabuna sarmışlar. Televizyon reklamında bir baba, oğlunun ya da kızınınfırçasına su değdirdikten sonra akan suyu kapatmasını, dişini öyle fırçalamasını istiyor. Tabii ki bu reklamın gösterilmesini isteyenler bir üst mahalledeki sitenin havuzundaki suyun ne kadar israfa yol açtığını değil de "daha çok kısıtlı bütçeleriyle yaşamak zorunda kalanlar" kesimine uyan insan topluluğunu uyarıyorlar.
"Siz oradan kısın ki, yukarıdaki havuzlu sitede oturanlar o birikimi rahat rahat kullanabilsinler!"
Bunu alın, toplumun her kesimindeki iletişim durumlarına uygulayın. Tartışma sonunda o "birikimin" ya da "biriktirilenlerin" nerede, nasıl kullanıldığıdır önemli olan. Diyelim muslukları kapattık, ampulleri idareli yaktık, idare lambası gibi yaşamaya başladık. Derdimiz o değil. Biz zaten buna alışmışız. Yağımız kandil fitilinde tükenecek cinsten değil gördüğümüz gibi. Ama o birikim nereye aktarılıyor? Nasıl değerlendiriliyor? Bilmek isteriz.
DARALTMAYIN... Tabii doğru bilsek noolacak? Bildik nooldu, bilmedik nooldu? Bizim o birikim üzerinde biriktiren taraf olmaktan kaynaklanan nasıl bir tasarrufumuz var ki? Bizim tasarrufumuz biriktiren yani tasarruf eden taraf olmaklığımızdadır. 'O kadar biriktirdik, o kadar tasarruf ettik de nooldu?' diye sormadan edemiyor insan? Hani herkese yetecek kadar ekmek herkese yetecek kadar su varken alemde ve ortamda; diş fırçasına damlattığımız iki damla suyun hesabını mı arıyoruz şimdi?
Denizlerle çevrili memlekette, ırmaklarla-göllerle dolu memlekette suyumuz bitiyor dii mi? Hep o fırçaya düşen suyu fazla akıttığımız için dii mi? Daraltmayın insanı!