Domuzderesi tehlikelerle dolu Pamukova ile Sapanca arasındaki dağların ortasında bulunan Domuzderesi, yaz aylarındaki cazibesini kışın da koruyor. Ancak bu riskli parkur, adrenalini artırıyor
Bugün yine bir kar yürüyüşü yapacağız: Domuzderesi. Domuzderesi'ne iniş oldukça serttir. Artık şunu öğrendik ki; parkur ne kadar yoruyor, zorluyor hatta risk taşıyorsa o ölçüde adrenalini yüksek oluyor. Biz risk almamaya gayret ediyoruz. Çünkü hiçbir keyif insan yaşamından daha değerli değildir. Ama doğaya çıkmanın bedeli, belli ölçülerde her türlü önlemi almamıza karşın öngöremediğimiz riskleri de beraberinde getiriyor. Sonuçta dağ biraz da macerası ve adrenalini yüksek yürüyüşlere açık bir alandır. Bunu baştan kabul ederek yola çıkmak lazım. Hatta bazan kaybolup heyecan yaşamanın da ayrı bir keyfi oluyor. Bizim yürüdüğümüz yerlerde kaybolup gitmek, telef olmak söz konusu değil. Yürüyüş süresi biraz uzayabilir ama sonuçta bir yerleşim bölgesine mutlaka ulaşılır. Domuzderesi, Pamukova ile Sapanca arasındaki dağların arasında derince sayılabilecek bir vadi içinden akan bir deredir. Yaz aylarında çok gitmiştim o bölgeye ama, kışın yoğun karda zorluk derecesi yüksek bir yürüyüş olacağını tahmin ediyordum. Bu kez öğle yemeği için mola vermeyecektik. Kar üzerinde mola vermek bazen keyiften çok işkenceye dönüşebiliyor. Kar yürüyüşlerinde 'mola' demek 'üşümek' demektir. Küçük molalarla sürekli yürüyüp vücut ısısını yüksek tutmak gerekiyor.
SİSİN DE KENDİNE HAS GİZEMİ VAR "Aşağılara yağmur yağıyorsa dağa kar yağıyordur" diye umut ederek yola çıktık. Pamukova'dan dağa döndüğümüzde gideceğimiz yerin sisler altında olduğu gözüküyordu. Sisin de kendine has bir gizemi oluyor. Ne var ki bu durumda yolu şaşırma riski yükseliyor. Çünkü, bir patika kaçtığında yön kavramı hemen kaybolur ve aynı yerlerde saatlerce dolanıp durabilirsiniz. Ya da gitmek istediğiniz yerin tam tersine gitmeniz işten bile değildir. Karda patikayı kaçırmadan gitmek de çok zor. Zira yürüyüş güzergahımız üzerinde sağa-sola giren patikalar vardır. Kimisi kar altında kaldığından hiç göremiyoruz. Bu kez sabah kahvaltımızı araçta poğaça ve meyve suyuyla yaptık. Öğle yemeği için de her arkadaş kendi arzusuna göre nevale aldı. Kısa bir öğle atıştırması yapıp yola devam edecektik. Durduğumuzda üşümemek için molayı kısa tutmak zorundayız. Pamukova'yı geçtikten sonra sağda Eskiyayla tabelasını göreceksiniz. Oradan dönerek dağın yamacından kıvrıla kıvrıla giden yol bizi Eskiyayla Köyü'ne götürür. Daha sağda Melekşeoruç Köyü vardır. Dağda bir yarım daire çizerek oraya varacağız. Kaptana da bizi akşam o köyde beklemesini söyleyerek yürüyüşümüze başlayacağız.
KAYBOLMANIN ÜRPERTİSİ Saat 11.15 gibi Eskiyayla çıkışında araçtan inip yürüyüş hazırlıklarına başladık. Mail ortamında gelecek arkadaşlara ısrarla tozluk getirmelerini söylememe rağmen tozluksuz gelen arkadaşların olduğunu görünce zor koşulların önlemlerini almaya başladık. İnsanoğlu zorda kaldığında yaşam koşullarını daha uygun hale getirecek zihni atraksiyonları yapma yetisine sahiptir. Aslında bu kural her canlı için geçerlidir. Ben de yanımda 'gerek olabilir' diye getirdiğim koli bandı yardımıyla tozluğu olmayan birkaç arkadaş için poşet kullanarak tozluk imal ettik ve bantla sararak, karın ayaklarına girmesine engel olacak ayarlamalar yaptım. Artık geceye kalmadan hemen yürümeliydik. Önümüzde 6, belki de 7 saatlik bir yol vardı. Tahmin edemediğimiz yoğunlukta bir sis var. Çok iyi bildiğim patikaya girip kısa bir yürüyüş yaptık. Kafamdaki resme göre Öküzyatağı Çayırlığı'na hemen girecek, sonra da orman içi patikaya dalacaktık. Ama çayırlığı bir türlü bulamıyorum. Köyün hemen yakınında ve defalarca gördüğüm çayırlığı nasıl oluyor da bulamamıştım! Bir-iki kez ormana dalıp çıktık, belleğimizde sisler altından büyüleyici bir iz bırakan, ortasından şıkır şıkır suların aktığı geniş bir çayırlıkta uzun süre yürüdük ama benim gelmek istediğim yer burası değildi. Yürüyüşe başladığımız noktaya doğru gidiyorduk. Ekürüm Mehmet'le 'ilk noktadan yeniden başlayalım' diye konuşup köye doğru yürüdük. Köye yaklaştığımızda karşımıza karı-koca 2 yaşlı köylü çıktı. Sisler arasında bize doğru geliyorlardı. Onlara Öküzyatağı'nın neresi olduğunu sorduğumuzda teyze basit bir şekilde tarif etti. 50 metre daha gitsek döneceğimiz yere gelecekmişiz ama sis, mesafe ve yön kavramımızı altüst edebiliyor. Şirin mi şirin 2 yaşlı köylünün rehberliğinde biraz yürüdük. Dede hiç konuşmuyor ama yaşlı nine durmadan konuşuyor, "Koca adam sıkıldı, onu biraz gezdirmek için çıkardım" diyor. Neyse, biz onları bırakıp biraz gittikten sonra aradığım düzlüğü, o düzlükteki çeşmeyi bulup kafamdaki resmi yerli yerine oturtarak 45 dakikalık gecikmeyi telafi için biraz tempo yaptık.
KURT SÜRÜSÜNÜ İZLİYORUZ Dik bir yamaçtan Domuzderesi'ne indiğimizde gideceğimiz parkur üzerindeki kurt izinin peşine takıldık. O kurt izi 4 saat boyunca hep önümüzdeydi; kendisini görmedik ama izi hep oradaydı. Bazı arkadaşların o izi hiç görmemiş olmasına şaşırdım doğrusu. Saat 14.00'te öğle molası verip ateş yakmaya çalıştık. Ateşi de yaktık ama odunların ıslak olması nedeniyle tam randıman alamadık. Zaten çok bekleyemezdik de. Oradan köprü başında çok güzel bir çayırlığa geldik. Birkaç yönden gelen sular birleşerek daha büyük bir dere haline geliyordu. Bir kolunun kaynağını görmüştüm geçen sene. Vaktimiz olsaydı bu derenin kaynağını, bir insan gövdesi kalınlığındaki suyun kayadan nasıl çıktığını gösterecektim arkadaşlara. Ama bahar geldiğinde buraya çadırlı kamp için gelip daha geniş zamanlarda çevre gezisi yapabileceğimizi konuştuk. Akşam karanlığı iyice çökmeden köye girdiğimizde yaklaşık 6 saatlik bir yürüyüş yapmıştık. Sisler içinde keyifli bir aktivite oldu.