Karda yürüyüş keyfi... Kış koşullarında dağa gidiyorsan, kar gerçeğini kabul etmek ve ona göre hazırlanmak gerekir. İzmit Yuvacık Barajı'nın yukarısındaki Aytepe'de yürümek de zorlu ama bir o kadar da keyiflidir...
Bugün İzmit Yuvacık Barajı'nın yukarılarında Aytepe'de yürüyeceğiz. Akşam yemeğini sipariş verdiğimiz Kirazdere kıyısındaki Karaaslan Tesisleri'nde kahvaltı yapmaya karar verdik. Tesise geldiğimizde saat 10 civarıydı. Mükellef bir kahvaltıdan sonra aracımızla Aytepe'ye doğru harekete geçtik. Gittikçe yükseliyoruz, yükseldikçe karın azametinin farkına varıyoruz. İş makinelerinin temizlediği yol kenarlarında kar yığıntıları var. Aytepe Köyü girişinde yol kapanıyor.
'GERİ DÖNÜŞ ŞANSIMIZ YOK' Aracımızı burada bırakıp yürümeye başlıyoruz. Biraz yürüdükten sonra tam tepede Milli Park girişindeki kulübeden çıkan birkaç kişi şaşkın gözlerle bize bakıyor. Ne yapmak istediğimiz söyleyince 1 km'den fazla gidemeden geri döneceğimizi söylüyor, hatta iddiaya bile girecek oluyorlar. Adama, "Geçen yıl 11 saat boyunca Kemaliye'den Yuvacık Barajı'na yürüdük" deyince iddiadan vazgeçiyor. Ama karın çok yumuşak olduğunu, bele kadar gireceğimizi, güzergahımızda çığ ve kayadan taş kopmalarının olduğunu söyleyince açıkçası tedirgin oldum. Böyle karlarda saatlerce yürüdüğüm çok olmuştu ama grupta bizi zorlayan olursa alternatifi olmayan ve mutlaka ileriye yürümemiz zorunlu olan bir güzergahtı burası. Geri dönme şansımız olamazdı.
SICAK ÇiKOLATA KEYFİ Bu tereddütlerle yürüdük. Her koşulda Veysel Dayı'nın su deposuna kadar gidecektik. Biraz yürüyünce arkadaşların aşağı doğru çığlıklar atarak kaydığını gördüm. Tabii kaymak güzel de, bu aynı zamanda ıslanmak demekti. Arada ben de gaza gelip kayıyorum. Eğim çok müsait. Yolda yürüyerek, kayarak yuvarlanarak güle oynaya Veysel Dayı'nın su deposuna ulaştık. Kar tümüyle kaplamıştı o geniş ahşap yapıyı. Bir noktadan içeriye sızabildik ancak. Biraz toparlanıp sıcak çikolatamızı afiyetle içtik. Yola çıkma zamanı gelmişti. Ya geri dönecek ya da uzun bir yol yürüyerek ama sürekli aşağı inerek kaptana bizi beklemesini söylediğimiz Servetiye Köyü'ne gidecektik. Kimse 'geri dönelim' demedi. Biz de çoğunluğa uyarak startı verdik.
UÇURUMLARIN SOĞUK NEFESİ... Zaman zaman kar sertleşiyordu. Daha az battığımız için yürüyüşümüz serileşiyor ve keyfimiz yerine geliyordu. Dizimize kadar kara battığımız yerlerde kesinlikle tam bir takım çalışması ruhuyla dayanışma ve yardımlaşma içinde yola devam ettik. 6 saatlik yürüyüşün ardından ezan sesini duymak hepimizi rahatlattı. Köyün ışıkları gözüktü ama ben biliyordum ki hâlâ en az bir saatimiz vardı. Neyse ezan sesi ve köy ışıkları arkadaşları sanırım köye ulaşabileceğiz duygusu yaşattığı için neşelendirdi. O kadar yüksekten sürekli aşağı indik ama kar yine de bizi zorlayacak boyutta. Bata çıka, uçurumların soğuk nefesini hissederek, üstümüze akacak gibi duran yüksek kayaların altından geçerek ve adrenalin denen heyecanın her dozunu yaşayarak köyün içine daldık. Uzaktan gözüken minare silüetine doğru adımlarımız hızlandı. Çünkü aracımız caminin önünde bizi bekliyordu. Tepe lambalarımızı gören kaptanımız aracın farlarını yakmıştı. Hemen araca binerek ıslanmış giysilerimizi tesislerde değiştirmek üzere hareket ettik.