Muşmula parkuru Gemlik'ten Yalova yakınlarındaki Kurtköy'e yürürken yol üzerindeki olgunlaşmış muşmulalar iştahımızı kabartıyor. Rehberimiz Hüseyin Şişman buraya 'Muşmula parkuru' der...
Bursa'nın Gemlik ilçesi yakınlarından başlayıp Yalova yakınlarındaki Kurtköy'e yürümek ilk bakışta akıl kârı değil gibi. Ancak doğada yürümek kentte yürümeye benzemez. Doğada insan yürüdükçe enerji yüklenir. Kuşkusuz bunun da bir sınırı vardır; insan adaleleri yorulur, bazen de bitme noktasına gelir. Ancak yukarıdan aşağı eğimli bu yaklaşık 20 km'lik parkuru son bölümlerindeki yoğun çamura rağmen çok severim. İstemediğimiz kadar çok muşmula vardır. Olgunlaşmış muşmulayı dalından koparıp yemek güzel olmaz mı? Bazen kendi çevremden ya da iş arkadaşlarımdan oluşan bir grupla yürürüm. O zaman rehberliği ben yaparım. Kimi zaman da üyesi bulunduğum doğa gruplarından biriyle yürürüm. Bu parkuru Ayakizleri Doğa Grubu ile yürüyeceğim. Rehberimiz Hüseyin Şişman 'muşmula parkuru' der burasına. Kendi adıma bir doğa grubuna takılıp yürüdüğüm zaman daha çok keyif aldığımı söyleyebilirim. Çünkü o zaman hiçbir sorumluluğum olmadığından grup nereye giderse ben de oraya gideceğimden kaybolma ve geç kalma endişem olmaz. Doğanın keyfini daha çok çıkarırım. Kuşkusuz rehberliğini yaptığım yürüyüşlerin de insanlara doğanın güzelliğini tattırmak gibi farklı keyifleri var.
KAR DA YAĞSA ŞAŞIRTMAZ Sabah yola çıktığımızda yağmurun olup olmayacağını tam kestiremiyorum. Marmara'nın bazı bölgeleri yağmurlu ama yürüyüş güzergahımızda yağmur var mı bilemem. Doğaldır ki sonbahardan kışa geçiş döneminde yağmur da olsa kar da olsa şaşırmamak gerek. Mevsimin gereğidir. Bu kez araç içinde dağıtılan poğaçalarla kahvaltımızı yapıp öğle ihtiyaçlarımız için Gemlik'e kadar durmuyoruz. Gemlik'in içinde hem mahalli olarak ihtiyaçlarımızı alıyoruz hem de bazı arkadaşlar ev için zeytin alıyor. Ben 'aynı zeytinler İstanbul'da da var' düşüncesiyle hiç heves etmiyorum.
SONBAHARIN GÜZELLİĞİ Saat 12 sıralarında Gemlik'in birkaç km dışından radar yoluna sapıyoruz. Bir süre gittikten sonra tepede aracımızdan inip aşağı doğru yürümeye başlıyoruz. Nispeten sisli bir hava var. Sis zaman zaman açtığında, sonbaharın tüm görsel güzelliği tablo gibi ortaya çıkıyor. Bazen de sislerin dağlar üzerinde bukle bukle çöreklenen güzellikleri görülüyor. Önümüze çıkan keçi ve koyun sürüsünü geride bıraktıktan sonra dik bir yamaçtan aşağı, vadinin içine doğru inmeye başlıyoruz. Vadinin içinde bir patika yol bizi yaklaşık 2.5 saat sonra bir çeşmenin yanına ulaştıracak. Hep o çeşmenin yanında öğle molası veririz. Havanın güzel olduğu zamanlarda orada ateş yakıp köfte yaparız. Ama bugün rehberimiz orada helva peynirle öğle yemeğini geçiştirecek. Esas ziyafeti akşam için hazırlamış. Rehberimiz araçtan indiğimiz yerde kaptanımıza 'saat 17.30'a ateşi hazır et' diyordu. Yani bizim yaklaşık 5.5 saatlik bir yürüyüşten sonra köye ulaşacağımızı hesap ediyor. Hoş, bu hesapta yanılma pek olmaz. Çünkü sık gittiğimiz bir yer ve yolu belli olan bir parkur olduğundan en fazla yarım saat sapma ile Kurtköy'e ulaşabileceğimizi sanıyorum. Kapalı ama kimi zaman sisli bir havada yürüyoruz. Grup kalabalık. Vadinin içinden inen patika başka bir yöne sapma yapmadığından herkes yürüme hızına göre gidiyor. O yüzden de grubun arkasıyla önü arasında oldukça mesafe var. Olsun; nasılsa varacağımız yer öğle molasını vereceğimiz çeşme başı. Grubun tamamı geldiğinde helvalar ve peynirler dilimlenmiş, kimi arkadaşlar ekmek arası yapmıştı bile.
MUŞMULALARA SALDIRI... Yarım saat kadar hem su başında dinlenip hem de öğle yemeğimizi yemiş olduk. Bu arada vadinin içindeki muşmula ağaçlarına saldıran arkadaşlar poşetlerini doldurdular. Ben hiç acele etmiyorum. İleride yolumuz üzerinde muşmulaların en güzelleri, en olgunları ve en irileri nasıl olsa yolumuzu kesecek. Öğle molamız bittikten sonra bir süre daha yine vadide yürüyoruz. Ardından sola sapmamız gerekiyor. Oldukça dik bir yokuştan çıkacağız. Yaklaşık 15 dakikalık bu yokuş uzun olsa çok zorlanabiliriz. Ne var ki, bir süre çıkış yaptıktan sonra yanlamasına yürüyoruz. Moladan sonra hafiften başlayan yağmur iyice şiddetini artırdı. Yolumuzun yarısını yağmursuz sisli bir sonbahar havasında geçirmiştik. Yağmurluklarımızı giydik.
TERLİYORUZ Yağmurluklar içinde de terliyoruz. Yağmur yağıyor ama hava soğuk değil. Bir de hareket halinde vücut ısımız iyi. Küçük molalarla zaman zaman biraz dikleşen yokuşlarda yaklaşık 2 saat yürüdükten sonra önce köye giden toprak ama araç yoluna çıkıyor, hemen 50 metre sonra yine ormana saparak çamurlu bir patikadan ilerliyoruz. Artık akşam oldu. Arkadaşların çoğu tepe lambalarını yaktı ama ben buna gerek duymuyorum. Çok zifiri karanlık değilse, tepe lambası çevre körlüğü oluşturur. Yani yalnızca lambanın odaklandığı küçük alan aydınlanır ve onun dışındaki alan daha da karanlık hale gelir. Ben gecenin o yoğun karanlığı içindeki tuhaf aydınlığını daha çok severim. Öyle gecelerde yürüdüm ki, sabah 'oralardan düşmeden nasıl yürümüşüm?' diye şaşakalmışımdır. 'Gecenin tuhaf bir koruyuculuğu ve örtücülüğü var' diye düşünüyorum. Gecenin, örten, koruyan ve kucaklayan kollarına sığınmak sanırım güvensizlikten daha iyidir. Zaten bir süre sonra göz alışınca önümüzdeki alanı lambanın aydınlık alanından daha geniş olarak görebiliyoruz. Saat 17.00 sularında köyün biraz yukarısına ulaştık ve ışıkları görebiliyoruz. Ama öyle bir çamur deryası ki, artık botların çamura saplanmasına, pantolonlarımıza çamur sıçramasına aldırmıyoruz. Hani bir noktadan sonra 'battı balık yan gider' misali. Daha önceki geçişlerimde, bazı arkadaşların botlarının tabanının bu çamurda kaldığına tanık olmuşumdur. Çamur sakız gibi öyle bir yapışır ki, ayağını çekersin, çekersin ve tabanı kaptırırsın. Neyse ki bugün çamur daha yumuşak.
MANGALDA MİS GİBİ KÖFTE Yaklaşık 5.5 saatlik bir yürüyüşten sonra grubun ilk kişileri köye ulaştı. Hemen köy meydanındaki çeşmeye vararak dizlerimizden aşağısını botlarımızla birlikte bir güzel yıkadık ve araçlarımıza vararak baştan aşağı yedek giysilerimizi giydik. Hem terlediğimiz hem de çamura bulandığımız için yedekleri değiştirmek şart. Grup tamamlanıncaya kadar, grubun eskileri Hüseyin Şişman komutasında mangalı yakıp köfteleri ateşe attı bile. Yardımlaşma ile kahvehanenin önündeki yazlık alana masaları çıkarıp salatalarımızı yaptık ve karnımızı doyurduk. Bu arada, doğal olarak en çok istediğimiz mis kokulu çaylar kahvehaneden bol bol geldi.