Kırcayayla beyazlar içinde Adapazarı Fuat Paşa sınırları içinde geniş bir yer tutan Kırcayayla, ihtişamı ile göz dolduruyor. Ağaçların gelin gibi beyazlar giydiği bölge, yazında kamp için bulunmaz bir yer...
Yine bir grup organizasyonu olmadan ekürim Mehmet'le birlikte 'hadi kalk dağa gidelim' deyip çıktık yola. Tam nereye gideceğimizi bile bilmiyoruz. Kentten kaçmanın bir yolu da; çıkıp gitmektir. Kentten çıktın mı, dağ mutlaka sana bir sığınacak nokta verir. Dağ cömerttir çünkü. Biz de yola çıktıktan sonra bir yere karar veririz, diye düşündük. Sabah saat 9'da İstanbul'dan çıktığımızda yolda kısa bir istişarede bulunarak Kırcayayla'ya gitmeye karar verdik. Kırcayayla; Adapazarı Ali Fuat Paşa sınırları içinde bir güzel yayladır. Şimdilerde muhtemelen karla kaplı olmalı. İznik civarında TEM kıyısındaki bir mola yerinde kahvaltımızı yapıyoruz. Sonra mola vermeden Ali Fuat Paşa'ya kadar gidiyoruz. Her zaman kasaba meydanında mola verip öğle için yiyeceklerimizi buradan tedarik ederiz. Meydandaki kasaba kahvesinde de çay içeriz.
BİR KOVA MANTAR Ali Fuat Paşa'da öğleyin ne yiyelim, diye düşünürken baktık ki bizim manavda mantar var. Hiç düşünmeden daldık. Yürüyüş alanlarımızda çoğu kez mantar buluruz. Ama mantarı iyi tanımadan toplayıp yemek çok risklidir. Hangi mantar zehirli hangisi zehirsiz bilmek gerekir. Manavdaki mantarlar köylüler tarafından toplanmış doğal mantar olduğu için marketlerden aldığımız kültür mantarlarına benzemez. Bol tuzlu ve odun ateşinde ızgarası yapılınca tadına doyum olmaz. Poşete koyalım, bir, iki kilo alalım dedik ama ezilme riski olduğundan manav, "şu kovayı size vereyim akşam dönerken dükkanı kapatmış olsam da buraya atar gidersiniz" dedi. Hep yürüyüşlerde uğradığımız bir yer olduğu için manav bizi tanıyordu. Biz de yemediğimizi eve götürürüz düşüncesiyle kovayla birlikte mantarı aldık. Bir miktar da tavuk kanadı ekledik. Anlaşılan bugün yürüyüşten çok yemeğe ağırlıklı vereceğiz. Melekşeoruç'ta çok fazla kar yoktu. Bir de dağın güney yüzü olması nedeniyle sürekli güneş alan bu bölgede kuzeye göre daha az kar olması normaldi. Bir ara aracımız yoldaki hafif buzlanmadan dolayı gidemez oldu ama birimiz inip biraz itince buzdan kurtulup sırta kadar çıktık. Aracımızı orada bırakarak Kırcayayla'ya doğru yürümeye başladık. Kar daha çok gölge alanlarda yoğunlaşıyordu. Kırcayayla ise hemen hemen tümüyle karla örtülmüştü. Burası geniş bir çayırlıktan oluşuyor. Yazın kamp için uygundur. Çayırlığın ortasındaki yalnız ağacın altında da tek bir mezar vardır. Doğrusu bu dağ başında yalnız bir ağacın altında uzak dağlara, aşağıdaki vadiye bakabilen bu yalnız mezar bir hüzünlü imge gibi duruyor. Kimbilir kimin mezarı, ne için burayı seçti ve neden çevresinde başka mezarlar yok. Bunları bilemiyoruz. Kırcayayla'nın bir köşesine çekildik ve orada daha önce gelen insanların yaktığı ateş yerlerini görünce mantarlarımız aklımıza geldi. Bir yanda orman ve yakacak ağaçlar, bir yanda dağ çeşmesi ve düz bir çayırlık. Buradan daha güzel yer nerde bulunur. Hemen odun toplayıp ateşimizi yakıp bir güzel mantar ızgaramızı yapıyoruz.
TARAKÇI APO Piknik yaptığımız yerde baktık bir adam bize doğru geliyor. Selamlaştık tanıştık. 35 yaşlarında. Ali Fuat Paşa'da esnafmış, 'Tarakçı Apo' diye tanınırmış. Her Pazar bu dağlarda 5-6 saat tek başına yürüyüş yaptığı ve bundan da büyük keyif aldığından söz etti. Çevremdeki insanlar bana biraz deli gözüyle bakarlar, diyor. Sevgili Apo, keşke herkes senin gibi deli olsa. Bir kasabada herkes birbirini tanır. Ve kasaba halkından biraz farklı isen sana farklı bir gözle bakılır. Tarakçı Apo'ya baktıkları gibi. Oysa bu adam doğaya duyarlı, insanlarla cebelleşmektense doğanın saflığı içinde kendi kendisiyle baş başa belki sıkıntılarını doğayla paylaşabilme rahatlığını yaşamak için, belki de bedenini ve ruhunu doğanın çıplaklığıyla yıkayıp arındırmak için kendince bir güzellik oluşturup onun peşinden koşan bir adam. Biraz bize benzediği için bu adamı sevdik ve vedalaştık.
KAYMAKAM SUYU Mantarımızı da yedikten sonra orman içine dalıp Kaymakamsuyu'na kadar çıktık. Kaymakamsuyu Kırcayayla'dan yaklaşık 1 saatlik bir mesafede yine geniş bir çayırlık ve ortasında güzel bir çeşmesi olan, çevresi ormanla kaplı güzel bir alan. Yazın buraya piknik yapmaya gelen insanlara da rastladım. Ama şimdilerde karla kaplı bembeyaz bir düzlük. Buz gibi suyundan hatırı kalmasın diye içerek sağa döndük. Domuzdere'nin aşağısından Melekşeoruç'a dönen yola girerek 2 saat kadar yürüyüp aracımızın olduğu sırta çıktık. Yolda zaman zaman fazlalaşan kara rağmen güneşin iyi dokunduğu alanlarda kar zayıflıyor, yer yer de toprak patikalar ortaya çıkıyordu. Hatırı sayılır bir pikniğe rağmen 5 saatlik bir yürüyüş yine de gayet güzel geldi. Manavımızın kovasını vermek için Ali Fuat Paşa'ya dönmek zorundaydık. Gerçi manavımız getirmeseniz de olur, nasılsa her zaman geliyorsunuz bir gün bırakırsınız dese de biz bırakmalıydık. Oraya dönünce de kasaba kahvehanesinde çay içmemek olmazdı tabii. Genelde akşamın çay molası İstanbul'a dönüş için dağ atmosferini yaşadığımız son dakikalar olur.