'Ne mutlu Türk'üm diyene'
Genelkurmay Başkanlığı'nın bildirisinin son satırında şöyle bir cümle vardı: "Ne mutlu Türk'üm diyene anlayışına karşı çıkan herkes, Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır." Ben bunun ne anlama geldiğini doğrusu anlayamamıştım. Çünkü bildirinin ana teması laik cumhuriyetin elden gitmesiyle ilgiliydi ve belli ki cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine etki yapmak amacıyla kaleme alınmıştı. Daha sonra Emin Çölaşan'ın sütununda yazılanları okuyunca jeton düştü! Meğer, Abdullah Gül 1992 yılında, Ankara Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen bir panelde şöyle demiş: "Ne mutlu Türk'üm diyene lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönüşmüştür. Çukurca'da (Hakkari) dağa 'Ne mutlu Türk'üm diyene' diye yazmışsınız. Maalesef resmi ideoloji, Türk milliyetçiliği şeklinde kendisini ırki taassup olarak tezahür ettirmiştir." Bu sözler, Abdullah Gül'ün aleyhinde kullanılıyor. Göğsünü gere gere "Ne mutlu Türk'üm diyene" cümlesini benimseyen biri de pekalâ bu anlayışın dayatılmasını eleştirebilir. Güneydoğu'da dağa taşa "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazmak acaba kime, ne kazandırdı? Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü, kışkırtıcılık ve kutuplaşmaktan geçmez. İnsanlar "Türkiyelilik" kavramını kabul ediyorsa, o zaman bütünlüğümüzü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı temelinde sağlamaya gayret etmeliyiz.