İtibarsızlaştırma operasyonu
Akreditasyon uygulaması hayatımıza 28 Şubat'la birlikte girdi. 1997 yılından itibaren, bazı yayın kuruluşları (Zaman, Yeni Şafak, Vakit, Özgür Gündem, Bugün, Kanal 7, Samanyolu, vs.) ve temsilcileri, "güvenilmez" olarak nitelendirildikleri için, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin basına açık faaliyetlerine davet edilmiyorlardı. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasından sonra, göreve gelen Genelkurmay Genel Sekreteri TümgeneralSalihZekiÇolak'ın onayıyla, Genelkurmay 2. Başkanı OrgeneralErginSaygun'a, "akreditebasınveyayınorganlarınınyenidendeğerlendirilmesi" konulu bir andıç gönderildi. Kasım 2006 tarihli bu andıç, uygulamanın 10. yılında sürecin gözden geçirilmesini amaçlıyordu. Bu gözden geçirme, zaten akredite olmayan yayın kuruluşlarıyla ilgili değildi. Halen akredite olanların yayın politikalarında bir değişiklik olup olmadığına bakılıyordu. Veyahut, yayın kuruluşunun akreditasyonu sürmekle birlikte, içindeki "TSKkarşıtı" yazarlar tespit ediliyordu. Andıçta, bazı basın kuruluşu ve mensuplarının "güvenilir" kabul edilmemesiyle elde edilen sonuç ise şu cümleyle anlatılıyordu: "Güvenilirolarakdeğerlendirilmeyenbasınyayınkuruluşlarına,akreditasyonverilmeyerek,bunlarınkamuoyundaitibargörmemesisağlanmıştır." Akreditasyonun bir nevi itibarsızlaştırma operasyonu olduğu, bu cümleden anlaşılıyor. Çok şükür, birçok meslektaşımız gibi, bizim de itibarımız, mesleğimize verdiğimiz uzun yıllardan ve halkın takdirinden kaynaklanmaktadır. Ama gene de, "itibarsızlaştırma" planı kapsamına alınmış olmaktan dolayı üzüntü duymamak mümkün değil. Şimdi ben tutup, ordu mensuplarını, "Şudemokrasiyanlısı,şudemokrasikarşıtı" diye sınıflandırsam, "Falancakişigazetecilerifişliyor,dolayısıylaçağdışıbirkafayasahip" desem, hoşunuza gider mi? Hele hele bunu, itibarınızı yok etmek için yaptığımı itiraf etsem, benim hakkımda ne düşünürsünüz?