Demokrasi, İnönü ve Bayar
Türkiye'de, çok partili siyasi hayata İsmet İnönü'nün sayesinde geçildiğini iddia edenler var. Oysa, İnönü, demokrasiye kerhen rıza göstermiştir ve maalesef, 27 Mayıs'ta ilk askeri darbe gerçekleşirken, bunu engellemek için elinden gelebilecek olanı yapmamıştır. Amacımız, eski defterleri karıştırmak değil ama, takıntılı birkaç kafa, gazete köşelerinden hâlâ milleti yanıltmaya çalışıyor; bu yüzden, mecburen konuyu ele aldık. Mutlaka İsmet Paşa'nın demokrasiye geçişte bir rolü oldu; zaten dünya, 2. Dünya Savaşı sonrasında bu istikamete doğru gidiyordu. 1946 seçimlerinde vatandaş Demokrat Parti'yi bağrına bastı. İnönü daha fazla direnemezdi. Nitekim, 1946'daki seçim yolsuzluklarını hepimiz biliyoruz. O zamanlar, "açık oy, gizli tasnif" esası mevcuttu. Cumhuriyet Halk Partisi'nin yerel yöneticileri, ilçe ve illerde mülki âmirdi; her şey partinin kontrolü altındaydı. Birçok yerde daha önceden sandıkların içi CHP oylarıyla doldurulmuştu. Samimiyetle demokrasiye geçmek isteyen Milli Şef, seçimde hile yapar mı? O günlere geri dönelim: 1946 seçimlerinden sonra, Demokrat Parti'de öfke hakimdi. Birinci Büyük Kongre'de, iktidarın ağır baskıları k arşısında delegelerin ağızlarından çıkan sözler ateş parçası gibiydi. İstanbul İl Başkanı avukat Kenan Öner, Mükerrem Sarol, Samet Ağaoğlu, Osman Bölükbaşı, general Sadık Aldoğan gibi delegeler, sinei millete avdet formülünü teklif ediyorlardı. TBMM'de ise bütçe görüşmeleri sırasında Recep Peker, Menderes için "Kötümser, psikopat, mariz bir ruh" ifadesini kullanmış, Demokrat Parti milletvekilleri de Genel Kurul Salonu'nu terk etmişti. Peş peşe oturumlara katılmadılar. İşte bu ortamda, İsmet Paşa, Başbakan Recep Peker ile muhalefet partisi genel başkanı Celâl Bayar'ı uzlaştırarak, 12 Temmuz Beyannamesi'nin imzalanmasını sağladı. Devlet, partiler karşısında tarafsız kalacağı sözünü verdi. Şunu da hemen hatırlatalım: 1946 seçimlerinden sonra, ordu içinde İsmet Paşa'ya karşı tepki oluşmuştu. Genç subaylar, demokrasinin geleceğinden emin olamıyorlardı. Aralarında, bilahare Demokrat Parti'den Ulaştırma ve Milli Savunma bakanlıklarına gelen Kurmay Albay Seyfi Kurtbek de vardı. Genç subaylar, kendilerine lider olarak Korgeneral Fahri Belen'i seçmişti. Ona, "Yeniden seçim olsa dahi gene hile yapılacak; müdahale edelim" dediler. Fahri Belen subayları yatıştırdı. "Bir ihtimale dayanarak müdahalede bulunulmaz. Seçime hakikaten düşündüğünüz gibi hile karışırsa, o zaman vasat doğar" dedi. "Açık oy, gizli tasnif" esasından vazgeçildiği için her şey şeffaf bir biçimde cereyan etti. Fahri Belen de Demokrat Parti'den seçimlere girdi. İsmet Paşa, gene hileli seçimleri tekrarlasaydı, muhtemelen karşısın da, öfkesi iyice kabaran halkın yanı sıra "genç subayları" da bulacaktı. Demokrasiye geçişte İsmet Paşa'nın rolünü abartmak, özellikle Bayar'a büyük haksızlık olur. O günkü baskılı ortamda, her türlü riski göze alarak, Bayar, önce 4'lü takriri imzalamış, sonra da partisinden istifa ederek Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü'ye katılmıştır. 1946 seçimlerinden sonra, uğranılan haksızlıklar yüzünden iyice radikalleşen Demokrat Parti'yi meşru çizgide tutup, ılımlı bir yol takip etmiştir. Hatta bu yüzden, başka İstanbul İl Başkanı Kenan Öner olmak üzere, kendisini teslimiyetle suçlayanlar çıkmıştır. İnönü'nün rolünü inkar etmeyelim ama, Celâl Bayar'ın hakkını da teslim edelim.
|