Densizlik
Türkiye, Kuzey Irak ile ilişkisini çok dengeli bir biçimde yürütmelidir. Türkiye derken, sadece hükûmet mensup larını kastetmiyorum. Hepimiz, bunun içindeyiz. Gazetecisi de muhalefet partileri de. PKK ile Kürtler'i birbirinden özenle ayırmalı, Kuzey Irak'ta bağımsızlık peşinde koşan Kürtler'i, sırf bu talepleri yüzünden kınamamaya itina göstermeliyiz. Çünkü, bir hatalı cümle, ister istemez ülkemizdeki hassasiyetleri rencide edebilir. Abdullah Gül, çok dikkatli konuşuyor. "BizbağımsızbirKürdistan'akarşıyız" demek yerine, "Irak'ınbütünlüğünüsavunuyoruz" cümlesini tercih ediyor. Kürt liderlerle gerekirse diyalog kurulabileceğini vurgularken, ihtilâfın ana sebebinin terör örgütü olduğunu hatırlatıyor. Böyle hassas bir konuda, Demokratik Toplum Partisi'nden Diyarbakır İl Başkanı İbrahimAydoğdu'nun özensiz konuşması, hiç doğru olmadı. Unutmayalım ki, Kürt milliyetçiliği, Türk milliyetçiliğini tahrik eder ve sonunda yangın bizim ülkemizi de kasıp kavurur. Bakın ne dedi Aydoğdu: "Kerkük'eyapılmakistenenmüdahaleleri,akıldışı,mantıkdışı,bilimdışıgörüyoruz.Kerkük,bütünKürtleraçısındanönemlidir.Çünkü,Kürtler'inkazanmışolduğuyenistatününkorunmasıaçısındanstratejikbirehemmiyetesahiptir.KerkükreferandumuKürtleraçısındanbirmilâtolacaktır.Kerkük'eyapılansaldırılar,Diyarbakır'ayapılmışolur;Diyarbakır'ayapılansaldırılariseKerkük'eyapılmışolur." Her şeyden önce, Türkiye'nin Kerkük'e bir askeri müdahale düşündüğü filân yok. Bu zaten fiilen imkânsız. Sadece, Kerkük'teki zenginliğin, bütün Irak halklarının istifadesine sunulmasını talep ediyor. Irak'ta kanlı bir biçimde süren mezhep kavgasına, Kerkük referandumundan sonra, etnik bir mücadelenin de ekleneceği konusunda uyarılarını yapıyor. Kuzey Irak'ta etnik bir savaşın baş göstermesi, daha açık bir ifadeyle, TürkKürt kavgasının başlaması, ister istemez bizim kendi topraklarımıza da yansıyacaktır. Aydoğdu'nun "Kerkük'eyapılansaldırıDiyarbakır'a,Diyarbakır'ayapılansaldırıKerkük'eyapılmışsayılır" cümlesinden ise hiçbir anlam çıkmıyor. Ne Kerkük'e bir saldırı hazırlığı var, ne de Diyarbakır'a. Ayrıca Diyarbakır, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vilâyeti; bir Kürt şehri değil; Kürtler'in şu anda çoğunlukta olduğu bir şehir. Kuzey Irak'taki gelişmeler dolayısıyla yüksek seviyede tedirginliğin duyulduğu bugünkü ortamda, üstelik MGK'da tam da bu konular görüşülecekken, Diyarbakır İl Başkanı'nın çıkışı, yangına körükle gitmekten başka bir şey değildir. Ama gene de 216. madde kapsamında ele alınması ve yargılanması, yarardan ziyade zarar getirir. Yargılanmak bir yana, bir de "halkınsosyalsınıf,ırk,din,mezhepveyabölgebakımındanfarklıözellikleresahipbirkesimini,diğerbirkesimialeyhinekinvedüşmanlığaalenentahrikettiği" iddiasıyla tutuklanıyor. 216. maddede, "kamugüvenliğiaçısındanaçıkveyakınbirtehlikeninortayaçıkması" şartı var. Diyarbakır İl Başkanı Aydoğdu'nun sözlerini tasvip etmemekle birlikte, açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıktığını söyleyemeyiz. O, böyle konuştu diye, Kürtler'le Türkler birbirinin boğazına mı sarıldı? Ayaklanmalar, isyanlar mı patlak verdi? Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri çerçevesinde yasal düzenlemeler yaptık ama, uygulamada hep sorunlar yaşıyoruz. Savcılar ve hâkimler, konuları, İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "düşüncehürriyeti" kapsamında ele almalı, sınırlamanın istisnai olduğu hususu akıllardan hiçbir zaman çıkmamalı.