Karadayı'ya demokrasi ödülü mü verelim!
Süleyman Demirel, Aksiyon dergisine bir beyanat verdi. Burada, 28 Şubat'a takaddüm eden günleri anlatırken, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı şu cümlelerle övüyor: "Karadayı bana geldi, rahatsızlıklarını söyledi. Medeni bir şey yaptı; derdini anlattı. Yani, re'sen bir hareketi de göze alabilirlerdi. İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine göre, 'Cumhuriyet elden gidiyor' deyip, koruma ve kollamayı isteyebilirlerdi; darbe olabilirdi. Zaten darbe dediğiniz olay böyle çıkıyor ortaya." Demirel'in sözlerinden, sanki Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin "Cumhuriyet'i koruma ve kollama" görevi, re'sen hareket etmelerine imkân veriyormuş gibi bir sonuç doğuruyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, İç Hizmet Kanunu, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne darbe yapma yetkisini vermez. Aksi takdirde zaten, demokrasiden söz edilemez. "Cumhuriyet veya memleket tehlikeye düştü" kararını alacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Nitekim, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin yurt dışına gönderilmesi TBMM'nin iznine bağlıdır. Yurt içinde yaygın şiddet eylemleri ve anarşi baş gösterdiğinde de, olağanüstü hal ve sıkıyönetim kararı, Bakanlar Kurulu tarafından alınır, TBMM'nin onayına sunulur. Hal böyleyken, Demirel'in "Darbe yapmadı" diye Karadayı'yı övmesini anlamak mümkün değil. Ayrıca, Türkiye'de, bal gibi darbe benzeri bir hadise oldu 28 Şubat'ta. Baskı, sindirme ve yıldırmayla siyasiktidar değişti. Demirel de bu gelişmelerin ortaya çıkması için yardım etti. Meselâ, pekalâ Tansu Çiller'e hükûmeti kurma görevini verip, hemen erken seçimlere gidilmesini sağlayabilirdi. Ama galiba, böyle bir işbirliği sayesinde, Anayasa değişikliğiyle ve 5+5 formülüyle yeniden cumhurbaşkanlığına seçilebileceğini düşünmüş olabilir. Aslında, 28 Şubat ve sonrasındaki gelişmeler, o tarihte Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesi hükümlerine göre cezalandırılması gereken fiillerdir. Anayasa cebren ihlâl edilmiştir. Sindirme ve yıldırma metotları cebrin unsurlarıdır. Anayasa'nın olağan uygulamasının dışına çıkılarak, hükûmetin arkasındaki Meclis çoğunluğu değiştirilmiştir. Milletvekillerinin ya gözü korkutulmuştur, ya birtakım menfaat vaatleriyle bir partiden diğerine transferler sağlanmıştır. atv'de yayınlanan "Hatırla Sevgili" dizisinde, geçtiğimiz hafta, gözlerimiz yaşlı, Menderes'in "Anayasa'yı ihlâl" davasından dolayı aldığı idam cezasının infaz edilmesini seyrettik. Meseleyi derinlemesine bilmeyen genç kuşaklar, "Anayasa'yı ihlâlden adam asılır mı?" diye soruyorlar. Bu akşam Kanal 7'deki Sözün Özü programında, Anayasa'yı ihlâlin ne anlama geldiğine biraz açıklık getireceğiz. Ama şimdiden, Demirel ve Karadayı'nın davranışlarını örnek verebiliriz. Eski Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesi ve yenisinin 309 ile 312'nci maddeleri, ceza vermek için "cebir ve şiddet" unsurunu şart koşarken, "Anayasa'ya aykırı" kanun çıkaran hükûmetleri veya milletvekillerini değil, darbe yapmaya teşebbüs eden askeri veya onları destekleyen sivilleri hedef alıyor. Nitekim, başarısız bir darbe teşebbüsünde bulunan Talat Aydemir ve arkadaşı Fethi Gürcan 146/1'den asıldılar. Maalesef, darbeler, başarıya ulaşınca, teşebbüs durumu ortadan kalkıyor, tahakkuk eden bir darbe de kendi meşruiyetini sağlayacak yasal ve anayasal düzenlemeler yapıyor. 28 Şubat'a yaklaştığımız bugünlerde, maalesef Demirel'in tahliline katılmadığımı belirtmek isterim.