Milliyetçi alınganlığı
Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasındaki sert tartışma, Hrant Dink suikastıyla başladı. Birçoğumuz, cinayeti, Kemal Kerinçsiz gibilerin temsil ettiği "çarpık milliyetçilik" anlayışına bağladık. Türkiye'de geçerli olan ve hepimizin de benimsediği "Atatürk milliyetçiliği", özellikle 2000'li yıllardan itibaren, Avrupa Birliği ile ilişkilerin yoğunlaştığı bir ortamda, yabancı düşmanlığına dönüştü. Sanki Türkiye, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, emperializme karşı Kurtuluş Savaşı veriyormuş gibi bir düşünce iklimi doğdu. "Sevr'i hortlatmak istiyorlar", "Türkiye'yi parçalayacaklar", "Trabzon ve havalisinde Rum-Pontus devleti kurulacak", "İstanbul'da Fener Patrikhanesi civarında Vatikan benzeri bağımsız bir devlet oluşacak" söylemi yaygınlaştı. ABD'nin Irak'ı işgali ve Kuzey Irak'taki Kürtlerle işbirliği yapması, "Ermeni soykırımı" iddialarının Avrupa'nın çeşitli parlamentolarında kabul edilmesi, son olarak Amerikan Kongresi'ne bu konuda bir yasa tasarısı sunulması, tahrik edici unsurlardı. Türkiye'de bir grup, etrafımızın düşmanlarla çevrili olduğu ve herkesin kuyumuzu kazdığı düşüncesine inanarak içe kapanırken, aydınların önemli bir bölümü resmi ideolojiyi sorgulamaya başladı. Acaba, gündemi tıkayan Kürt ve Ermeni meselelerine, diyalogla bir çözüm bulunamaz mıydı? Uzlaşma aramak için Kürt ve Ermeni konferansları tertip edildi. Bu konferanslara, gene çarpık bir milliyetçilik anlayışı içinde tahammül gösterilmedi. Toplantıya katılan aydınlar, "vatan haini" ilân edildi. Böylece yavaş yavaş milliyetçilik, "vatanseverlik" zemininden kopartılarak, "saldırgan" bir hal aldı. Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinden yargılanan Orhan Pamuk, Hrant Dink ve Elif Şafak, davalarının görüldüğü mahkemelerde -"Türklüğe hakaret ettikleri" gerekçesiyle- ağır protestolarla karşılaştılar. Avukat Kemal Kerinçsiz ve CHP'li Bedri Baykam, ön plandaki aktörlerdi.
***
12 Eylül öncesinde vatansever gençler, komünizm tehlikesine karşı kullanılarak, sokakta, solcularla vuruşturulmuştu. Darbe olduktan sonra, Ülkücüler ve solcular aynı hapishanelerde buluştular; yargılandılar; işkence gördüler ve cezalandırıldılar. Bundan ders çıkaranlar oldu. Ama o nesil, artık aktif değil. Yeni gençler, işbaşında veyahut kahve köşelerinde veyahut internet sayfalarında. "Vatan millet Sakarya" adına, gene cepheye sürülen onlar; gene "hamaset" kurbanı oluyorlar. Gene onlara, "vatanın tehlikede olduğu" fikri aşılanıyor.
***
Hrant Dink suikastı, klasik milliyetçiliğin değil, farklı düşünceleri "ihanet" kavramı içinde yorumlayan "saldırgan milliyetçiliğin" eleştirilmesine yol açmıştır. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu mücadeleye katkıda bulunmalıydı. Ama her nedense o, aydınların milliyetçileri karaladığını düşündü ve son derece sert bir konuşma yaptı. MHP'lilerin ırkçılık veya kafatasçılığı benimsemediğini ve Hrant Dink cinayetinden dolayı üzüntü duyduklarını biliyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türk aydınları, herkesi kucaklayıcı milliyetçiliğe değil, her adımda yabancı düşmanlığı yapan, farklı düşünceleri ihanet sayan, saldırgan milliyetçiliğe karşı. Böyle kişilere solda da, sağda da rastlanıyor. Kendilerine "Kemalist" diyenler de, bu hoşgörüsüz grubun içinde. Hrant Dink cinayeti sonrasında, milliyetçilik üzerinden ipleri yeniden germeye lüzum yok. Milliyetçilik, eğer vatan sevgisiyse, sayın liderler, ağız dalaşından kaçının ve fikir ayrılıklarını kalıcı düşmanlıklara dönüştürmekten lütfen sakının.
|