Derin sohbet Muzaffer Tekin'in Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Aslan'ı tanıdığı ortaya çıktı. Ama Muzaffer Tekin'in saldırıyla doğrudan bir ilişkisi kurulamadı. Rencide olduğunu söyleyerek, bıçakla intihara teşebbüs eden Tekin'in, polis sorgusundan kurtulmak ve hastaneden doğrudan doğruya adliyeye sevk edilmek için böyle yaptığı belirtildi. Muzaffer Tekin'in 3 Nisan 2006'da, Türk ordusuna destek yürüyüşünde, Veli Küçük'ün elini öperken fotoğrafları yayınlandı.
Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay hakkında çeşitli iddialar gazetelerde yer aldı. Can Dündar (Milliyet) ve Mehmet Yılmaz (Hürriyet) şu bilgileri sunuyor: * 16 Mart 1978'de, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nin önünde öğrencilerin üzerine bomba atılıyor. 7 öğrenci ölüyor, 41 öğrenci yaralanıyor. O tarihte komiser yardımcısı olan Reşat Altay, emrindeki ekibe, bombacıları takip etmeme talimatı veriyor. * 16 Nisan 1992'de, İstanbul Çiftehavuzlar'da bir örgüt evi baskınında 3 Dev-Sol militanı öldürülüyor. İçlerinde Reşat Altay'ın bulunduğu 22 polis hakkında kasten adam öldürmek suçlamasıyla dava açılıyor; hepsi beraat ediyor. * 1996 Susurluk kazasından sonra, Abdullah Çatlı'nın, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi Müdürü Reşat Altay'la 5 kere konuştuğu, telefon kayıtlarıyla ortaya çıkıyor. * Son iddia da, muhbir Erhan Tuncel'in kovulmasıyla ilgili. Trabzon eski Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek, McDonald's'ın bombalanmasına adı karışan Erhan Tuncel'i muhbir olarak kullanıyor. Hatta Tuncel, Şubat 2006'da Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldürmek için plan yaptığını ihbar ediyor. Ramazan Akyürek, Mayıs ayında Ankara Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'na atanıyor. Onun yerine Reşat Altay Trabzon Emniyet Müdürü oluyor. Ve muhbir Erhan Tuncel'in işine, Altay tarafından son veriliyor. Halbuki Erhan Tuncel, yakın takipte olsaydı, Yasin Hayal'in Ogün Samast'ı azmettirdiğini fark edebilirdi.
***
Mehmet Yılmaz ve Can Dündar'ın Reşat Altay hakkında bilgi veren makalelerinden bir gün sonra Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak) da aynı konuya değiniyor. Ama, Reşat Altay'la sınırlı kalmayarak daha derinlere iniyor. Susurluk'ta adını ilk defa duyduğumuz Veli Küçük'ten söz ediyor. Bir süre Danıştay cinayetiyle ilişkilendirilen ve kendisini kalbinden bıçaklayarak öldürmek isteyen Muzaffer Tekin'in de Veli Küçük'le irtibatı ortaya çıkmamış mıydı? Türkiye'de eli silâhlı, afralı tafralı "abi"lerden oluşan bazı çeteler var. Bunlar, devletin birtakım kademelerinde itibar görüyor ve kollanıyor. Kimi yargı organları bağımsız hareket etme cesaretini gösterip olayların üzerine gidebiliyor. Meselâ Şemdinli sonrasında Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar. Ama, mahkemeden 39 yıl ceza alan sanıklara, kimlerin, nasıl sahip çıktığını da hatırlıyoruz. Kısacası, işimiz çok zor. Rahip Santaro cinayetinde sandık ki bir serseri kurşun papazı vurdu. Hrant Dink cinayetinde, bunun böyle olmadığını kavradık ve gözlerimiz açıldı. Şemdinli'de "Ucu nereye varırsa varsın, sonuna kadar gideceğiz" denilmişti. Bu vaat gerçekleşmedi; aksine, savcı Ferhat Sarıkaya hem suçlandı hem meslekten ihraç edildi. Bu defa, bakalım, isimleri dillerde dolaşan Reşat Altay'a veya Veli Küçük'e kadar uzanabilecek miyiz?