Emaneti muhafaza edemedik Baykal, '301. maddeyi değiştirme ayıbına(!) ortak olamayız' dedi. Böylece, Hrant Dink'in öldürülmesi ayıbına ortak oldu.
"Hepimiz Hrant Dink'iz... Hepimiz Ermeni'yiz." Bu sloganın ikinci cümlesine karşı çıkan bazı dostlar oldu. Oysa, amaç, beraberliği, bütünleşmeyi sergilemek ve Ermeni cemaatinden "özür dilemek". Ben şahsen, kendimi, ülkemizin Ermenilerine karşı mahcup hissediyorum. Bu mahcubiyetimin, Türk milletinin büyük çoğunluğu tarafından paylaşıldığını düşünüyorum. Aksi takdirde, Agos gazetesi önünden hareket eden cenaze konvoyuna on binlerce insan katılmazdı. binlerce insan katılmazdı. Osmanlı döneminde de "Müslüman milleti", Musevi veya Hristiyan milletine saygıyla yaklaşır ve onların farklılıklarını olağan kabul ederdi. Özellikle Ermeniler, sadakatleriyle, sanatseverlikleriyle, ince ruhlarıyla övülen insanlardı. Bürokrasinin üst kademelerinde yer aldılar. Asker olup, Osmanlı vatanı için de savaştılar. Bizim aramız, önce terör eylemleriyle, ama esas itibarıyla 1915 tehciri dolayısıyla açıldı. Sonradan mesele o kadar siyasallaştı ki, bir türlü ilişkileri düzeltemedik. Oysa biz aynı kültürün insanlarıyız. Hepimiz medeniyetlerin kesiştiği Anadolu topraklarında asırlarca birlikte yaşadık. Hrant Dink de bir Anadolu çocuğuydu. İnsanlara sevgiyle yaklaşan bir tavrı vardı; kırgınlıkları tahrik etmek yerine, gidermeye çalışıyordu. Cenaze kortejinde yol boyu "Sarı Gelin" türküsü çaldı. Aynen kaynaklandığı efsane gibi, acıyla yoğrulmuş bir türkü. Sevgilisiyle kaçan Sarı Gelin, kendilerini takip edenler tarafından dağda öldürülüyor. Bu hüzün dolu aşk türküsü, Ermeni kültürünün bir ürünü olduğu için, Hrant Dink katliamının da adeta sembolü haline geldi. Şunu da hemen kaydedelim: Eğer Hrant Dink "milliyetçi bir şahlanma" adına katledildiyse, bunun tam aksine bir sonuca ulaştığımızı söyleyebiliriz. Bizim, öteden beri savunduğumuz, sevdiğimiz "Atatürk milliyetçiliği", son yıllarda yerini, antiemperyalist, Batı düşmanı, içe kapanmacı şoven bir milliyetçiliğe bıraktı. "İç düşman" ve "korkuları" malzeme yaparak, ona buna saldıran milliyetçilik anlayışının bayraktarlığına bazı medya kuruluşları soyundu. Onlar, adeta Hrant Dink'i hedef gösterdiler. Şimdi bakıyorum da, hem o televizyon kanalları ve medya kuruluşları hem de mahkemeyi basarak Hrant Dink'e hakaret dolu sözler sarf eden bazı kişiler, bugün cinayeti tel'in ediyorlar. Ama bir yandan da başka insanları hedef göstermeyi sürdürüyorlar. Hedeflerinde, kâh "Kürtçüler", kâh "dinciler" var. Sanki bu memleketin sahibi onlar; farklılıkları anlayışla karşılayan, özgürlüklerden yana tavır koyanlar ise vatan haini. Deniz Baykal'ın CHP grubunda sarf ettiği sözleri hatırlıyorum. 301. maddenin değiştirilmesi gündeme gelince, şöyle konuşmuştu: "Maddedeki 'Türklüğü aşağılamak' hükmünü değiştirmek istiyorlar. Bizden de destek bekliyorlar. Çünkü bu ayıba ortak olmamızı arzu ediyorlar. Ama biz bu ayıba ortak olmayacağız." Deniz Baykal, Hrant Dink'in evine başsağlığına gitti. 301. maddenin değişmesi için iktidara yardım etse ve milliyetçiliğin tırmanması istikametinde yangına körükle koşmasaydı, belki de bu acı sonla karşılaşmayabilirdik. Gönül isterdi ki, kortejin en önünde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı bir arada yürüsün. Ama maalesef, böyle olmadı. Halbuki bu tablo, inanınız Batı dünyası için çok anlamlı bir mesaj oluştururdu. "Hepimiz Hrant Dink'iz... Hepimiz Ermeni'yiz" sloganına bir cümle de biz ilâve edelim: "Hepimiz az-çok sorumluyuz." Çünkü "emaneti iyi muhafaza edemedik". Hatta kimileri, "emanete ihanet" bile etti.