Sine-i millet
1946 seçimlerinden sonra, siyaset çok gerginleşti. Demokrat Parti'nin 1946'da yapılan kongresinde, sert rüzgârlar esiyordu. Celal Bâyar, "Başvekilim Menderes" adlı kitabında durumu şöyle özetliyor: "Komisyonda ihtilâl havası vardı. Bana verilen bilgiye göre Kenan Öner, Samet Ağaoğlu, Osman Kapani, Dr. Mükerrem Sarol'un içinde bulunduğu bir grup, çok kuvvetli sözcülerle parti milletvekillerinin TBMM'den çekilmelerini istiyorlar, iktidarı milletle karşı karşıya getirmekte çıkar yol görüyorlardı." Celâl Bayar, İsmet Paşa'yla uzlaşmayı tercih etti ve 12 Temmuz Beyannamesi imzalandı. O gün bugündür, hep sine-i millet çağrılarını duyarız ama, gereken adım hiçbir zaman atılmaz. Özal Cumhurbaşkanı seçilirse, Demirel sine-i millete dönüleceğini açıklamıştı. Sine-i millete dönen sadece Murat Sökmenoğlu oldu. Ve Sökmenoğlu, 1999'a kadar sine-i millette kaldı. Bana sorarsanız CHP, sine-i millete dönmeyecektir. Dönse bile, belki ufak bir grup insanı memnun eder. Ama geniş bir kitle, gerginlik istemediği için buna tepki gösterecektir. Buna mukabil CHP, rejim üzerindeki kutuplaşmadan yarar sağlayabilir. Laik Cumhuriyet'in bekçisi gibi görünür ve "Oylarınızı birleştiriniz" sloganıyla halkın karşısına çıkarsa, belki bugünkü düzeyine göre 3-5 puan daha fazla alabilir. Gerginleşmenin ilk adımı, 23 Aralık'ta Kubilay'ı anma töreninde atılacak.