Anneyim...Allah bağışlarsa üç oğlum var... Bir de anaokulumuz var... Psikolog Ayşe Selma Güner'in Eşi Ali Bey'le beraber kurduğu Pembe Panter Anaokulu'na altı yıldır ortağım... Bir sürü minicik yavrumuz da orada var...Yani çocuklarla iç içe, içli dışlı bir hayat yaşıyorum... Çocukların ne kadar masum, ne kadar temiz, ne kadar saf olduğunu söylememe gerek yok herhalde... Bunu herkes bilir...O kadar bilinir ki bu saflık, kullanılır çoğunlukla... Bazı kötü amcalar veya teyzeler çocukları çıkarlarına alet ederler zaman zaman... Veya masumiyetlerini hiçe sayıp resmen zarar verirler. Çocukların gülen yüzleri vardır oysaki. Onları en içinden çıkılmaz durumlarda bile bir şekerle, bir balonla mutlu edebilirsiniz... Kucakladın mı, sevdin mi yumuşayıverirler çabucak. Çocuklar resim yaparlar... Ve bu resmi yaparken çoğu ilk iş olarak bembeyaz sayfanın merkezine bir güneş çizer... Ve yine çoğu, bu güneşe gülen bir yüz yapar... Bir büyüğe muhtaçtırlar hep... Yardım almadıklarında kalıverirler... Kimi pabucunu giyemez, kimi yemeğini yiyemez... Bıraksan caddeye atlar hiç ezilmeyecekmiş gibi... Özellikle güven ortamında büyüme şansı bulmuş, sürekli kollanmış, gözetilmiş olanlara, kazayı, kötülüğü, kötüyü anlatamazsın... Anlatsan da hafsalası almaz zaten, aklı ermez... Doğum başlangıç kıvılcımıdır, sonrası yangın... Çok zordur insan evladı yetiştirmek. Yakar. Devamlı iştir... Fazla mesai ister... Anlayış, sabır ister... Bol bol vermek ister. Karşılık beklemeksizin, bol bol ve hep vermek. Nehirler tersine akmaz diyenlerin mantığıyla sadece vermek... Bu verişin karşılığı değil de ödülü vardır. Bu ödül kazasız belasız yavrunuzun kendi yuvasını kurduğuna şahit olabilmektir... İlahi amaç budur... Mutluluğu mutluluğunuzdur... Bitmek tükenmek bilmeyen soruları vardır çocukların... Saflardır, temizlerdir ama aptal değillerdir... Aksine çok akıllılardır ve gözlerinden hiç bir şey kaçmaz... Yeri gelir bakışınızdan, yeri gelir tavrınızdan anlarlar bir şeylerin yolunda gitmediğini...Sorarlar, sorarlar... Allah'tan sorularına cevapsız kalmıyoruz kendimizce... Bir tüfekten fırlayan saçmalar misali, hızlı, farklı farklı ve acımasız sorularına, bilgi dağarcığımız, hafif birikimimizle yetebiliyoruz... Her şey mi merak edilir Ya Rabbim? ''Bu ne?'' şeklindeki en basitinden tutun da, '' İki kere iki neden dört eder?'' şeklindeki en absürtüne kadar binlerce sorucuk... Ben cevaplı sorularda sıkıntı yaşamadım hiç... Kolay... Soru ve cevabı... Evet abuk olanlarda tıkandığım oldu... Ama onun da kendime göre çaresini buldum... Diyelim çok sıkıştın, acayip saçma bir soruya denk geldin, kendin bir cevap yapıp söyleyiveriyorsun olup bitiyor. Çocuk zaten, irdelemiyor. İnanıyor... Güveniyor... 'Bu anlatılanlar niye?' diye mi düşünüyorsunuz? Yardıma ihtiyacım var çünkü... Çaresiz kaldım... Cevapsız sorulara düştüm... Yöntemlerim iflas etti... Bana yardım edin... Yardım istiyorum. İki gün önce çocuklarım gazete kapaklarındaki savaş bebeklerinin cesetlerini görmüşler... Anneciklerinin üşümesinler diye kat kat giydirdiği kazaklarını paralayan kurşunlara ceylan olmuş savaş bebeklerinin cesetlerini. Görmelerini engelliyordum epeydir, o gün gözümden kaçmış, kahvaltı hazırlamaya dalmışım... Fotoğraflara bakmışlar, bakakalmışlarKüçük hıçkıra hıçkıra ağlıyor, diğeri ve büyük şokta... Peşpeşe soruyorlar; "Anne bunlara ne olmuş?'', "Kim bunlar?'', "Anneleri nerde?", ''Hasta mı olmuşlar?'', ''Kan mı o üstlerindeki?'', "NEDEN BÖYLE OLMUŞ?'' Ağladım içime içime... Ürkmüş gözlerine yalan gülümsemeler hediye ettim bulutlarını dağıtmak için... Başlarını okşadım çırpınan kalpleri serinlesin diye... Ama laf bulamadım... Sessiz kaldım... Düşündüm, düşündüm, cevap veremedim... Cevap bulamadım. Cevap uyduramadım. Şimdi ben soruyorum. Sizin aklınıza gelen bir cevap var mı o sorulara? Yardım edin Allah'ınızı severseniz... Bakarken ağladığımız, başımıza gelse çıldıracağımız manzaraları açıklayabilir misiniz el bebek gül bebeklerimize? Cevap bulun bana. Yardım edin. Lütfen! Biz izlerken dağlanıyoruz, yaşayanlara sen yardım et Allah'ım?