Akşam oldumu aklıma vuruyor... Düşüncelerimden çıkarıp atamıyorum. Bir şekilde kurtulmam lazım biliyorum ama başaramıyorum... Tamamen teslim olmuş durumdayım... Kalelerim düştü. Rengi, kokusu, tadı hakkında romanlar yazabilecek, günlerce hiç kesintisiz düşünüp konuşabilecekmiş gibi hissediyorum kendimi... Divane oldum... Kaybetme korkusu yaşıyorum... Sabah uyandığımda aklıma ilk o geliyor. Yatmadan önce en son onu düşünüyorum. Birlikte uyuyabilseydik her şey daha farklı olurdu. Ona birazcık doyabilirdim belki... Sezonu bitecek diye aklım çıkıyor. Uykularım kaçıyor. Aslında mesafe koymam lazım, farkındayım. Sinyaller geliyor. Hem de tehlike sinyalleri... Göbeğim yağ bağladı, bağlayacak... Kendimden geçtim. Ben kopamayacağım artık belli bir şey ama bu bağımlılık çocuklarıma da sirayet edecek gibi görünüyor, endişeleniyorum... Onu hiç tanımasaydım, onsuzluğun ne kadar ürkütücü olduğunun farkına varmazdım belki... Tek başına, doğal, makyajsız o kadar güzel ki aşık olmamak dilde değil... Düşünüyorum da yerli yersiz çok kırdık onu... Ben de çok sevmeme rağmen kırmaktayım hala. İstemeye istemeye... Hiç hak etmediği haldeAllah'tan kindar değil... Tadı kaçmıyor kolay kolay... Kalbimin temizliğini ve onu ne kadar katıksız sevdiğimi bildiğinden katlanıyor tüm kabalıklarıma... O burukluk da, güzelliğine güzellik katıyor... Akıttığı acı yaşları dindirmek için gösterilen ilgi ve bakımla toparlanışı, tatlanışı, dillere destan, fistan... Damaklara bayram, seyran... O acı güzelliğinin, tatlı güzelliğe dönüşüşüne şahit olmak bambaşka, tartışılmaz, inanılmaz bir zevk benim için. Zevk-ü sefa... Bana göre her derde deva ve kısmen şifa. İşte 'Kırma zeytin'le aramda böyle bir ilişki var... Yıllardır içimde yaşatıyordum bu sevgiyi ama dün sabah doksanyedi kırma zeytin yedikten sonra içim dışıma çıktı... Ama kötü anlamda değil, duygularım su yüzüne çıktı anlamında... Anlatayım, ifşa edeyim, bağırayım, herkes bilsin, dünya duysun istedim bu büyük aşkı... Ahanda biliyorsunuz artık... Ben buyum... Zeytine aşık bir insan... Zeytin; Bitkiler aleminin, kapalı tohumlular bölümünün, iki çenekliler sınıfının, zeytingiller familyasından gelir. Hoş gelir. On metre olanları da, çalı kadar olanları da vardır. Sık dalları, yayvan tepesiyle birlikte oldukça haşmetli olan bu bitki her mevsim yeşildir tıpkı karizmatik çam ağaçları gibi. Bu doğa harikalarının zeytinlerini toplarken hassas düşünülüp dayak atma yöntemi kullanılmazsa ya da yazlık yapacağız diyerek insana emanet edilmiş boyunları haince vurulmazsa ikibin yıla kadar yaşayabilirler. Yapraklarının alt kısımları gümüşü kıskandıracak kadar parlaktır. Baharın sonlarına doğru açılan minnacık ama kokulu çiçeklerinin üflediği polenler, etli ve yağlı bir meyve olan zeytini oluşturur. Önce yeşildir. Olgunlaştıktan sonra yeni cilalanmış metalik siyah bir araba gibi albenili bir hal alır. Meyvenin etli kısmından ve çekirdeğinden elde edilen "yağı" çok değerlidir. Bana gelin gibi görünür zeytin ağacı ve aklımı başımdan alır... O enfes meyveler zümrüt rengi olup, rüzgarda kız gibi salınmaya başladığında, etlenmiş, kırılma zamanı gelmiş demektir. Kırılır, ama hunharca değil nazikçe kırılır. Aklı alınmaz! Çekirdeği paralanmaz! Kararında kırılır. Sonra suda bekletilerek tatlandırılır. Ardından tuzlanıp yutulur. Yalanmadan yutulur. Yutulur dedim çünkü nezaket oraya kadardır. Özellikle 'Akzeytin' ve 'Ayvalık zeytini'nden olanlarıysa yenmez, yanlarında yatılır. Zeytinde bol miktarda protein, yağ, A, C, E vitaminleri ile kalsiyum, fosfor, kükürt, klor, magnezyum mineralleri vardır. Kalp ve Damar sağlığı için çok faydalıdır ve yaşlanma etkilerini de azaltır. (Mesela ben 33 yaşındayım 32 gösteriyorum. Ha bu arada göbeğim 65 gösteriyor o ayrı:) Knut Hamsun'un ''Açlık'' romanına nispet yazdığım bu yazıyı hayatın en acı gerçeği olan ölümden bahsederek bitirmek istiyorum. Canımız anneannemiz, mübarek arife günü yaşam kapılarını uyanışa kapadı. O elim anda, yanımızdan hiç ayrılmayan sevgili dostumuz cerrah Zeliha Ural başa çıkabilmemiz konusunda inanılmaz yardımlarda bulundu. Bize örf, adet, gelenek, görenek, damak tadı, misafirperverlik, iyilik erdemlerini aşılayan bu parlak bakışlı, kalem parmaklı anneanneyi, kurban bayramının birinci günü Bayramiç'e kocaninemin yanına defnettik. Selanik'ten Çanakkale'ye uzanan hayat hikayesinin devamı bizlere emanet artık. Kalbimize bıraktıklarını korumak, bizler için onur olacak. Nur içinde yat ANNEANNECİĞİM.