Bir şarkı dinlemiş sonra; Leyla ile Mecnun gibi, kavuşmak istemiş, ellerim kalemimle.
Kalem dediysem, sıradan bir kalem. El dediysem, sıradan bir el.
"Neden yazayım ki?" diye düşünen bir beyin, engel olmuş kavuşmalarına, kavuşup da "İki gönül bir olunca, saman kağıt seyran olur" demelerine.
Sonra bir gayret, koyulmuşlar işe.
Sürüvermişler kalemi kağıdın üzerine, "Ne yazayım?" diye bir saniye bile düşünmeden hem de. Böyle bir zamanda neler yazılmaz ki? Ya da ne yazılabilir ki? Bayram ertesi olmuş. Anne, baba, akraba, göz, uzak kalmış cana...
Memlekete değil, güme gitmişim.
Öksüz, yetim duygularım dağılmış, kopan bir tespihin boncukları gibi...
Darmadağın olmuş... Toplamışım birer birer, kıyamamışım...
Çığlıklarına kulak verip, yüklemişim onları, sağlam sallara... Duygusallığa yer yokmuş hayatımda, ondan yüklenmiş, o duygular sallara...
Arkasından el sallamak pahasına...
Duygusuzlaşmak pahasına...
Yalan renklerle kandırmışım tuvallerimi, hayali güftelerle kandırılmış şarkıları dinlerken...
Sonra esaslı bir şiir okumuşum Ablam Sabah'tan; Yalnızlıktan kurtulmak adına, kimlerin kahrını çekiyorum bir bilebilsen, buralarda...
Dört gözle bekleyip, kalabalığı, insan kıpırtısını...
Gelip de dört duvarın denizini neyleyim...
Bir dağ olmak ne yüce, kök salıp geniş geniş...
Geniş geniş eteklerimi, yaymak ovalara...
Gururlandığım etek genişledikçe, daha uzak bakmak, diğer dağlara...
Kör olsun, dağların yücesi...
Bir çakıl olsam binlerce çakılla bir arada...
Razıyım ayaklara...
Canım acır bastıkça, belki onca ayak ya; Olsun başım dumansız, gözümün önü açık...
Etraf derya çakıl, çakıl kalabalık...
Yalnızlığım, işte bu şiirle, ciğerime işlenmiş...
Acım boyumu aşmış... Bu histen, hisseyi, yalnız, hisseden alsınmış...
***
İnşallah yazdıklarımdan bu bayramı kimsesiz geçirdiğim dolayısıyla bir tat alamadığım anlaşılmamıştır.
Koskoca bayramı, bayram yapan, el öpmek, şeker vermek, sevdiklerinin yanında olmakmış meğer... Rutinde, ehemmiyetinin anlaşılması koşuşturmalarla kaynayan bayram, gelen giden olmayınca veya senin gideceğin yer olmayınca hazin bir hal alıyormuş...
Çoğu zaman kıymetini anlayamadığımız, bayram ziyaretleri çooook değerliymiş... "Bayram bayram hey!" diye bir şarkı var ya, o, aslında "Bayram bayram oy!"muş...
Şimdi tatilinden ya da akrabalarının yanından yeni dönmüş, depoladığı moralle hafiflemiş okuyucular, bana acıyor olabilirler... Ama acımasınlar...
Acımayın... Ağlamadım bile...
Ağlamayacağım da... Atlatacağım biliyorum... İnanın aşarım ben bunu. Bakın, inanmazsınız belki diye, burayı doktoruma yazdırıyorum.
-Tamam canım geçti bayram.
Gitti. Bak herkes döndü. Bir dahaki bayrama kadar bayram yok. Hem kurbanda da problem çıkarsa ben kendim götüreceğim seni memleketine, söz...
- Ya Pis Kolog ne diyecektin, ne diyosun! Okuyucuya konuş mutlu olduğumu düşündür onlara...
- Sakin olun Pınar Hanım tamam.
Tamaaam. İyi bu Pınar, cici, dirayetli, sinirsiz. Aştı hemen. Hiç üzgün değil. Yer yer mutlu. Kısmen düzeldi. İlaca bile gerek yok. Zaten bunlar şeker, ilaç değil. Öpün elimi de bir tane içireyim size. Hadi canım ham yap bakayım.
- Ne şeker mi? Bayram şekeri mi? Öpiim..
- Şeker tabii neden şekmesin... Al canım, aş canım...