Krizlere sevinilmez elbette ama ben yine de zaman zaman dünyanın odaklandığı konuların bizim etrafımızda dönmesinden çok mutlu oluyorum. Uzunca bir zamandır daracık bir kalıba sığdırılmaya çalışılan Türkiye'nin aslında ne büyük bir ülke olduğunu, ne büyük bir potansiyel barındırdığını bu sayede öğrenmiş oluyoruz. Krizler aynı zamanda fırsatlar için de en iyi zemindirler. Hep başkalarının penceresinden bakmak yerine biraz da kendi penceremizden olayları değerlendirip bu ülkeye öz güven aşılamak gerekli. Örneğin Kafkasya krizinde Türkiye tam sıklet merkezi. Savaşan ülkelerin dış işleri bakanları ülkemizde buluşuyorlar, bizim arabuluculuk görevimiz otomatikman devreye giriyor, ABD-İngiltere ekseni sürekli bizimle hareket etmek zorunda kalıyor. Dünyanın yeni satranç masası Kafkasya. Enerji ve hammadde kaynaklarının gelişmiş dünyaya aktarılmasında kilit nokta Kafkasya. Kafkasya'dan sonra nasıl bir dağılım yapılacağı şu anki krizin en büyük nedeni. Batı Rusya'ya mahkum kalmak istemiyor... Alternatifi Türkiye... Kafkas hakları Rus boyunduruğuna girmek istemiyor... Abilik bekledikleri Türkiye... Rusya Batı ile bilek güreşi yaparken Türkiye'yi küstürmemek için dışişleri bakanını gönderiyor. Tüm dünyanın dikkati Kafkaslar'da ama diplomatik kararlar Ankara yollarından geçiyor. Tüm bu hengamede Türkiye'den önemli bir devlet duruşu sergilendiğini görüyoruz. Bir bakıyorsunuz Gürcüler var bu topraklarda, hemen yanı başında Osetler ve Abazalar... Üç etnik kökenli insan topluluğunun barış içinde yaşadıkları tek yer Anadolu. Tarih yeniden bize bakıyor... Unuttuğumuz yerleri, ilgilenmediğimiz coğrafyalardaki geçmişimizi hatırlatıyor... Kendinize gelin diyor, kendine gelin ve size bahşedilenin hakkını verin. Tarih yine diyor ki, "Millet-i Sadıka" idi Ermeniler. Yüzlerce yıl barış içinde yaşadılar bu topraklarda. Emperyalizmin lime lime ettiği zamanlardan geri kalan düşmanlık tortularını bir kenara bırakın, etrafınızda potansiyel düşman gördüklerinizi dostunuz ve pazarınız yapın diyor tarih bize. Ermenistan'ın dünyaya açılan en önemli penceresi yine Türkiye. Milleti Sadıka'dan Müttefiki Sadıka çıkarma zamanıdır. Kendi kendimize düşman üretip yel değirmenleriyle savaşarak geçen geçmişi artık bir kenara bırakmalıyız. Futbol her yıl hop oturup hop kalktığımız Ermeni Diasporası'nın ataklarına karşı yepyeni bir zemin üretmek için muhteşem bir fırsat sunuyor. Görünen o ki Cumhurbaşkanı Gül bu fırsatı en iyi biçimde kullanacak. Türkiye'yi içine kapanık küçük ve kolay yönetilebilir bir ülke olarak hayal edenlere inat Cumhurbaşkanı, Ermenistan ile de yepyeni bir pencere açmalı. Ve göreceğiz ki enerjimizi boşu boşuna harcadığımız, çok bilmiş diplomatlara önem kazandıran bir kriz noktasının da aşılması o kadar zor değil. Tarihin bize kendimizi hatırlatması ile tam da söylemek istediğim bu. Ne Ermenileri silebiliriz geçmişimizden, ne Kafkaslar'dan geçebiliriz. Biz "Misak-ı Milli" desek bile tarih, dünya ve gelecek bizim kendimizi hapsetmemize izin vermeyecek.