Sansasyon, ezilen toplumların seslerini duyurması için çıkış yoludur.
Ama sansasyonlardaki yanlış resimler ve halkı karşısına alan duruşlar, o toplumların bir gün önceki gücünü bile yerle bir eder.
En iyi işçiler bilir ki...
Herkesin bumerangı kendisine döner.
***
Bugün Taksim'e çıkan yollarda, işçilerin intiharına tanık olacaksak.
İşçileri böylesine yönlendirenlerin sanık olması da kaçınılmaz demektir.
Taksim Meydanı işçilerin gövde gösterisine değil...
İşçilerin sırtından geçinenlerin terör özlemine ambar olacaksa...
Bunun adı gösteri değil... Harakiridir.
***
İşçi ruhunun bir sloganı vardır.
"Hak verilmez alınır."
Ama fabrikalarda, işyerlerinde işçinin hakkını alamayanlar, patronların karşısında iki büklüm duranlar, şimdi o işçileri sokaklardaki gösterilere yem ediyorsa...
Bunun berbat bir alışveriş olduğunu söylemeye gerek yok.
Tuzla'da işçiler ölürken, sendika ağalarının sesini duyamadık.
Meydanlara çıkma özlemini de... Bayramı katletmekle, işçilerin haklarını tüketmek arasındaki yakın ilişkiden işkillenmek gerek.
***
1 Mayıs'ı İşçi Bayramı olarak kabul edenlerdenim.
Bu günün, bayram gibi kutlanması gerektiğini de savunanlardanım.
Ama "Kara Perşembe" anonsları, işçilerin haklı davasının, berbat bir gösteriye kurban gideceğinin anonslarıdır.
***
Bazen bir karanfil, binlerce insanın haykırışından daha anlamlı etki yapar.
O çiçeği kimin koyduğu önemlidir.
Bazen milyonlarca insan bir araya gelir de, sinek kadar etki yapmaz.
Ne söyledikleri önemlidir.
***
Taksim Meydanı, işçilere uygun bir sunak değildir.
Onlar sendika ağalarına, provokatörlere yeteri kadar kurban verdiler.
Sanırım, gerçekleri görmeyi bilmedikleri içindir ki... Bugünü de kurban edecekler.
Geleceklerini de...
***
Pardon ama bu ülkede hangi işçinin geleceği var ki!
Galiba onlara Taksim'i engellerken, gelecek adına bir umut vermeyi de düşünmek gerek.
Bu da madalyonun ikinci yüzüdür.
Gerçek yüzü!