Mart ayının bu ilk günlerinde gerçekleştirdiğimiz ve ilk bölümünü 12 Mart'ta anlattığımız Sinop gezimizin 2. gününde parıl parıl bir güneşle uyandığımda nara bile atabilirdim sevinçten. Karadeniz dalgaları gibi kıpır kıpır olan hava bugün bize bir şans tanımış, dün tüm gün süren yağmurdan eser kalmamıştı. Bugün çok uzun süredir hep görmek istediğim Erfelek şelalelerine gidecektim. Kültür Müdürü Hikmet Tosun, cumartesi dememiş bizi en güzel şartlarda şelaleye ulaştırmak için her türlü hazırlığı yapmıştı. Doğa koşullarını bilmiyoruz tabii ki. Oysa bir gün önce yağan yağmur ve eriyen karların suları taşan dereyle birlikte şelale yolundaki köprüyü de alıp götürmüş. Biz elimizi kolumuzu sallayarak gitsek belki de şelalelere ulaşamayacağız. Play Yapım'ın sahiplerinden Ayşe Durukan ve 'Parmaklıklar Ardında'nın yapımcıcı Pertev Bey'le birlikte yola çıktığımızda Hikmet Bey de bize katıldı. Onun rehberliğinde Erfelek'e doğru yola çıktık. Bir süre sonra yol kenarında takım elbiseli insanlarla karşılaştık.
BELEDİYE BAŞKANI FELEK
Hikmet Bey araçtan inerek bu düzgün kıyafetli insanlarla konuşmaya başladı. Ben de indim. Bir bey "Ben Erfelek Belediye Başkanı İbrahim Felek" dedi. Şaka mı yapıyor diye düşündüm ama doğruymuş. Kendi kasabasıyla özdeşleşmiş bir başkan olmak onur verici olsa gerek. Bir toplantısı olduğunu, yoksa bize katılmaktan memnun olacağını bildirerek nazikçe bizi uğurladı. Sinop'a 35 kilometre olan Erfelek kasabasına ulaştığımızda hava hâlâ çok güzel. Erfelek'in bulunduğu vadiden barajın yukarısına kadar 17 km var. Yarı yerden sonra başlayan toprak yolun kimi yerleri biraz bozuk. Ama çok zorlanmadan Tatlıca takım şelalelerinin başlangıç noktasına ulaşıyoruz. Kalabalık bir grubun ön hazırlık yapmak üzere orada bulunduğunu görünce çok mahcup olduk açıkçası. Bu kadar sıcak bir konukseverlik beklemiyorduk. Bir sorunumuz vardı: Köprüyü sel götürmüştü, ama Hikmet Bey onun için önlem almıştı.. Geçmemiz için derenin üstüne uzun bir ağaç atılmıştı. Ne var ki ağaç yaş ve ıslak olduğu için cambazlık gerektirecekti. Ama hazır ettikleri traktör bizi 2'şer kişi alarak karşıya geçirdi. Hemen karşıda kar sularının da etkisiyle muhteşem Tatlısu takım şelalelerinin ilkiyle karşılaştık. Uzun uzun seyredip fotoğraf çektik. Bir ekip orada işi organize ediyordu. Oysa bu küçük tesis yaz aylarında açık bulunuyormuş. Bugün bizim için özel olarak açtıkları 2 küçük ahşap kulübenin önünde ateş yakılmış, mangal kurulmuştu.
KÖPRÜLER...
Ancak benim derdim; o güzel ziyafetten çok Tatlıca Köyü'ne kadar tüm şelaleleri görebilmekti. Bu isteğimi Hikmet Bey'e söyledim tabii ki. Şelalenin altından akan çaydan da özellikle bayanların geçmesi zordu. Tahta ve kalaslardan yeni bir köprü yaparak hep birlikte karşıya geçtik. Patikadan şelalelere paralel yürümeye başladık ama grubun daha fazla ilerlemesi mümkün gözükmüyordu. Çünkü bazen suyun karşısına geçmek gerekti ve bu ayakları suya sokmadan mümkün değildi. Onlar geri dönmeye niyet ettiklerinde ben paçalarımı yukarı toplamaya başlamıştım bile. Hikmet Bey benim ne kadar kararlı olduğumu görünce ekibinden genç bir delikanlı olan Sezer'i bana rehber vererek grubu geri götürdü.
SUYLA YAMAN TEMAS
Ben ilk hamlede ayakkabımı elime alıp çıplak ayakla suya girmek gafletinde bulundum. Neredeyse derenin ortasında ayaklarımı hissetmez olduğumda Sezer'in yardımıyla karşıya geçip çoraplarımı ve ayakkabımı giyerek suya dalıverdim. Artık ıslanmasın diye sakınacağım bir şeyim kalmamıştı. Birbirine çok yakın olan şelaleleri bir bir geçerek Tatlıca Köyü'nün altına kadar çıktık. Sonra orman içi patikalardan geri dönerek grubun yanına geldik. Bizim grup ızgara ete yumulmuştu bile. Bir güzel karnımızı doyurduktan sonra uçuş saatine de yaklaşıyorduk ve kalkmamız gerekiyordu. Zaten yağmur da hafiften çiselemeye başlamıştı. Bir de baktık ki sabahleyin suyun üstüne atılmış kalas, hepimizin geçebileceği bir köprüye dönüştürülmüştü. Ne kadar pratik insanlar. Traktörle geçtik ama dönüşümüz yeni imar edilmiş köprüden oldu.
BU CENNETE 1 GÜN YETMEZ
Doğrusu benim için buralar bir ön keşif gibiydi. Daha bol zamanlarda gelip bu gizli cennetleri daha uzunca gezebilmek gerekir diye düşünüyorum. Bu özel günü Ayşe Durukan ve ekibinin o bölgede kurduğu sıcak dostluk ilişkilerinin avantajlarından yararlanarak tamamlamıştık.
Bir Not: Hamsilos fiyordu yakınlarına bir nükleer santral kurulması projesi Tanrı'nın bile kıyamayıp tüm bakir güzelliği ile koruduğu bu gizli cennete yapılacak en azgın müdahale olur diye düşünüyorum.