Ne diyebiliriz ki... Maçın başında ritmini tutturmuş bir Chelsea karşısında, yere düşürdüğümüz pozisyonu bulup, golünü atan Chelsea'nin karşısında ezilmeden elendiğimizi mi? İlk yarım saatte, gelecek bir saatin planlarını yapan Fenerbahçe'nin "sabır dokuyan" işçiliğini mi? Alex'e Chelsea cezaalanı önünde yapılan faulü es geçip, Makalele'nin Deivid'e yaptığı sarı kartlık hareketi görmek istemeyen Alman hakemin sinsiliğini mi?
***
Deivid'in çaresizliğine diyecek sözüm yok. Vederson'un ağırlığına, sırtı dönük oynayan Semih'in her pozisyonda Chelsea'nin göbeğinde ezilmesine söylenecek sözlerim sınırlı. Ama Lugano'yu anlatabilirim size. Sahadaki en yürekli adamı. Edu'yu anlatabilirim... Volkan'ın dimdik duruşunu... Kurşuna dizilmeye giderken gözlerini bağlatmayan onurlu askerlerin duruşu vardı onlarda.
***
Bütün kozlarını kullanan Zico'nun ustalığının, talihe yenik düştüğünü anlatabilirim sizlere. Gerçek bir santrforun eksikliğini... Fenerbahçeli futbolcuların döktüğü alın terinin kutsallığını... Maçın 75. dakikasında Lugano'nun vurduğu topun, Terry'nin kafasından kornere çıkmasına bile göz yuman Alman hakemin soysuzluğunu... 82. dakikada, Uğur Boral ve Kazım'ın vuruşlarında "korkularına gelin" olan Chelsea'nin, talihiyle ayakta kaldığını...
***
Dün gece bir sevdalı bulut geçti Londra'dan... Biz bu sevdadan vazgeçmedik, kimse merak etmesin. Özellikle de, bu takımın gardını düşürmek isteyen "İstanbullu müthiş ortaklar!"
***
Şampiyonlar Ligi'nde coşkulu bir serüveni tamamlarken, Fenerbahçe Avrupa'da muhteşem bir iz bıraktı. Hepsini ayakta alkışlayalım. Her birini alnından öpelim...
***
Merak etmeyin, istiridye kabuğuna kapandı. İncilerini gelecek yıl açacak.