Hâlâ yoksul mahallelerde, son kullanma tarihi okunmayan Vita kutularının içine çiçekler ekilir.
Hâlâ çok çiçekli kumaştan çamaşırlarını, iki direk arasına asar mahalleli kadınlar.
Evine geç dönen çocuklar için yalancıktan beddualar okuyan nineler vardır, tövbesi gecikmeyen.
***
Yalınayak çocuklar yolda bulduğu her şeyi okur. Çilesini kalbine dokur analar.
Dedelerin acıya uzamıştır sakalları.
Güvercinler en çok yoksul mahallelerde doyar. Pamuk şekerleri oralarda satılır.
Beyaz fincanlarda içilir kahveler.
***
Hâlâ oralarda yaşanır gerçek aşklar, camdan cama.
Islıklar parola niyetine çalınır, sevda niyetine çekilir perdeler.
Ama eksilen bir şeyler de vardır kuşkusuz.
O sıcak muhabbetlerin yerini, umutsuzluk almıştır kaç zamandır.
Güvendikleri dağlara yine kar yağmıştır her birinin.
***
Bekar evlerin tek göz odalarından kısa dalga hüzünler gelir, uzun dalga radyo cızırtısına inat.
Simitçiler, mahallenin çocuklarını mıknatıs gibi çeker hâlâ camekanlarının önüne.
Yoksul çocukların hayalleri de o simitler kadar gevrektir. Anaların gözleri yaşlıdır, babalar umutsuzdur.
Yağmur, en çok yoksul mahallelere yağar. Her yağmurda mahallenin boyası biraz daha akar. Arap kızları sadece oralarda camdan bakar.
***
Rutubet altın çağını yaşar her daim.
Bütün hastalıklar günün her saati kahveye uğrar da, pişpirik oynar.
Tüberküloz, siroz, astım!
Ölümün genç kadrosuna yeni biri dahil edilmek istendiğinde, her hastalık şarkılı bir masal gibi, önce oralara bırakır mikrobunu.
"Sanadır benim kastım!"
***
İnsaf, her kalbin kardeşidir.
"Herkesin yaşadığı kendi kaderidir" derler.
Oysa bu ülkede kaderi insafsızlar belirler.
Memleketi soyanlar, yandaşlarını doyuranlar.
***
O yoksul insanlar ki, hayatları boyunca çalmamış, çırpmamıştır.
Bundan sonra da çalmazlar.
Kapılarını çalmayan, politikacılara ve kadere inat!