Kitabını öğrenip, anlayıp, tatbik etmek
Yüce Allah Kur'an'da Müslümanlar'ın kitaplarını anlayıp tatbik etmelerinin önemini anlatırken tarihten bir örnek getirir. Örneği veren ayet şudur: "Tevrat'ı bilip sonra onun öğretilerine uymayanlar, kitaplar taşıyan eşekler gibidirler. Allah'ın yalanlayan toplumun durumu ne kötüdür! Allah böyle zalim toplumu doğru yola iletmez." (Cuma 5) Hz. Muhammed'in inananları da Kur'an'a aynı muameleyi yapmamalı, onu hayatlarından dışlamamalı, öğretilerini bir tarafa atmamalı; tam tersine, Kur'an'ı iyice anlayıp hayatlarına tatbik etmeli, ona değer verdiklerini hayatlarında tatbik ederek göstermelidirler. Onu mezarların başında ölüler için okunan kitap olmaktan çıkarmalı, dirilerin kitabı olduğunu mü'minlerin ruhuna sindirmelidirler. Kur'an'ın güzel okunması ve ezberlenmesi için verilen önem, manasının ve yorumunun yapılması için de verilmelidir. Kur'an'a olan iman, gönülden taşarak hayatın vadilerinde akmalı, hayatın kurumuş topraklarına hayat vermelidir. Akıl ve düşünceyi Kur'an ile buluşturmalı, bu buluşma ile hem içsel, hem de sosyal hayata can verilmelidir. Zamanımızda alimlerin yazdığı kitaplar Kur'an'ın önüne geçirilmekte, Kur'an gölgede bırakılmakta, görüşler, fetvalar ve düşünceler Kur'an'dan ışık alamamakta, kitapları onun ışığına engel haline getirilmektedir. "Kur'an''ı anlayamazsın", "sen kimsin ki Kur'an'dan hüküm çıkaracaksın", "eski alimler onu anlamışlar, sen onların görüşelerini nakledebilirsin", "sakın Kur'an'ı anlamaya çalışma, onu anlayanların anlayışını anlamaya çalış" gibi çağdışı düşünceler, görüntüde Kur'an'a saygı gereği yapılmaktadır. Bu anlayış Kur'an düşmanı olan veya başka din mensuplarının işine yarıyor; çünkü mü'minleri Kur'an'dan uzak tutmayı sağlıyor. Bu durum, Yüce Allah'ın şu sorusuna ters düşmektedir; "Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?" (Muhammed 47/24). Mü'minleri Kur'an'la irtibat kurdurmayan, onun üzerinde düşündürtmeyen, aslında onların gönüllerine kilit vurmaktadır. Mü'minlerin gönüllerine Kur'an'a karşı kilit vuranlar, Kur'an'a karşı çok büyük saygısızlık yapmışlardır. Onların gönül ve hayatlarını Kur'an'ın rahmetinden mahrum bırakanların dünya ve ahirette yatacak yerleri yoktur ve olmayacaktır. Mü'minleri Kur'an ile buluşturmak, onunla sarmaş-dolaş olmalarını temin etmek bizlerin görevi olmalıdır. Belki bazen doğru sarılamayacaklardır ama, Kur'an ona "şöyle sarıl, kollarını şuradan bağla, şöyle sık" diyecek, yani "Şöyle düşün, bana şu açıdan bak, aklının kollarını bana şöyle dola" diyecek ve ona ruhunun kendisine nasıl sarılacağını öğretecektir; yeter ki biz onları buluşturup birbirine sardıralım. Din ve eğitimcileri akıllarını ve hayatlarını Kur'an ile buluşturmalı ve halka Kur'an kaynaklı bilgiler ve fetvalar vermelidirler. Onun için beşerfıkhı öğrenmeden, Kur'an'ın fıkhını, ilfıkhı öğrenmelidirler. Beşerifıkhı sorgulayabilmeleri için, Kur'an fıkhını bilmelidirler. İlahiyat eğitimi Kur'an merkezli, Kur'an eksenli olmalıdır. Bu Kur'an merkezli, Kur'an eksenli eğitim ve öğretimde DNA testleri yapılmalıdır. Bir çocuğun babasının, çocuğunun kendisinden olup olmadığını anlamak için DNA testi yaptırdığı gibi din alimleri de kucaklarına konan bir bilginin İslami olup olmadığının DNA testini yapmalıdırlar. Bu testlerini de Kur'laboratuvarında yapacaklardır. Başka hiçbir labaratuvar bu testi yapamaz. Bilgilerin DNA testini yapabilmek için de Kur'an'ı iyi bilmek gerekiyor. İlahiyat fakülteleri birer Kur'an okulu ve Kur'an labaratuvarı şekline büründürülmelidir. Büründürülmelidir ki, yetişen öğrenciler taşıdıkları Kur'an'ın içinde neler olduğunu bilsin ve hayatlarına uyarlasınlar ve halka da uyarlamalarının nasılını öğretsinler.