Kavgalara alışmak ya da alışmış gibi yapmak
Boşluğun başka bir adı var mı? Hiçliğin tarifi kimde saklı? Zifir karanlıktan daha siyah ne renk? Her kavga felaket mi demek? Cevabını bildiğim tek soru sonuncusu. Çünkü günde 10 kez bozuluyor küslük orucu. Artıkyanmıyoriçim-dışımherkıyametinardından. Bağırış-çağırış yıksa da ortalığı, çarpılsa da kapılar, tarih oldu artık böğürerek ağlamalar. Alışkanlık böyle işte. Yağlı bir urgan. Sıcak sıcak boynuma saplanan. Öldürmeyip, ağır yaralayan. Son nefese bir kala, kıydığını kendi eliyle ipten alan. Aman tuz ile biber eksik olmasın hayatımızdan. Televizyonda kanal, radyoda istasyon değiştirmek kadar kanıksadık küsüp barışma seremonisini. İçli şarkıdan çıstaklara geçtik, dramadan komediye ya da tam tersi. Yani bizde her şey eskisi gibi. Bu eskiler ölmez mi, silinmez mi, yeniden çizilmez mi? Küs-barışburnunikikarış,öylemi? Muhasebesi yapılmadan kapanan her kasa açık veriyor ama. Söküp takılacak bir yürek değil ki taşıdığım. Ha bire kalp nakli mi yaptıralım? Alsın, yıkasın, yağlasın yerine taksınlar temizini. Kirlenmemişini, alışkanlık zehiriyle kendinden geçmemişini. Sil dediklerimizi harfiyen yok ederek. Eskidenhiçbirşeyböyledeğildi. Zaman ne çabuk öğüttü, hırpaladı, kendine benzetti bizi. Tarihimize bir bak. Biz eskiden ölümüne korkardık birbirimizi kaybetmekten. Birinin yüzü asılınca öbürü hayata küserdi. Birinin gözünden yaş gelmesin diye öbürü kanını dökmeye çekinmezdi. Zaman geçmezdi bir yan yana değilken. Takvimler, biz birbirimizin uzağındayken yapraklarını dökmezdi. Saat kadranında donardı akreple yelkovan. Biri diğerine "yürüsene" demezdi. Zorduellerinedokunmadanyaşamak. Zordu senin için de saçlarımı taramadan uyumak. Biz eskiden ölümüne severdik birbirimizi. Belki o yüzden başkaydı yaşamımızın seyri. Başkaydı güneş, başkaydı gece. Susmak yoktu hikayemizde. Sessiz kalmazdık hiç. Artık sesimiz soluğumuz çıkmıyor bu yas evinde. Kasvetli çelenklerle dolu her koltuk her kanepe. Her kavga, beraberinde onlarca ceset sürüklüyor şimdilerde. Eski defterler açılıp saçılıyor ortaya. Her kavga eski küslüklerin gider tablosunu da koyuyor avucumuza. Eniyideğilenkötügünlergeliyoraklımıza.Senbeniböylekırdın,senbanabunuyaptın. Gülme artık. Her küslüğün ardından hiçbir şey yokmuş gibi yapma öyle. Gülünce yapışmıyor kırdığın odunlar, camlar, anılar. Halının altı bizi tökezletecek yapbozlarla doldu taştı. Düşüp kafamızı yarmamız an meselesi. Küçükdiyeönemsemediğimizherayrıntı,dikenolupkıçımızabatıyorfarkındasındeğilmi? Küçük şeyler. Şarkıdaki gibi "hepsi de küçücük şeyler" öyle mi? Ama yetiyor beni benden etmeye. Çekip gitme isteğimi kamçılıyor habire. Kıymetli eşyamı küçük çıkınlara koyup kaçmak istiyorum buralardan. Kurtulmak için, küçük çıralarla daha iyi tutuşan yangınlardan. Küçükdeliğinbatırdığıbukocagemidenatlamakistiyorum. Kollarım yorulana kadar kulaç atmak. Belki varırım sahile, ya da ezberlemediğim bir şekilde ama adam gibi ölürüm keyfimce. Sıkıldım artık kaptanlığı oynamaktan. Sıkıldım parmaklarımı deliklere bastırıp batmıyoruz gibi yapmaktan. İlk terk eden ben olacağım artık gemiyi. Küçük şeylerin önemini çok iyi anladım artık. Al sana bir örnek daha. Ne kadar küçük olsa da ısırmayan karınca yokmuş mesela. Alışkanlık,küçükşeyleraşkınkatili. O karıncalar yedi bitirdi bizi. Öbek öbek izlerle dolu vücudumuzun her köşesi. İkimiz de manasız bir savaşın bitkin gazileri. Madalyamızıneremizeasalımpeki?