Böyle adamlar da var
Belirli bir entellektüel eğilimi veya siyasi hareketi onaylamadığınızda, bu eğilim veya hareket hangi yönde olursa olsun, uyuşmazlık onaylanmayan tarafın ortadan kaldırılması ve dışlanması anlamına gelmez. En azından işleyen bir demokrasiden veya gerçek liberalizmden, hatta sağlam temellere dayanan laiklikten söz ediyorsak olması gereken budur. Gerçek liberal tavır, François Voltaire'in, Rousseau'ya sarf ettiği şu meşhur sözlerle ifade edilebilir: Söylediğinize katılmayabilirim ama onu söyleme hakkınızı ölümüne savunacağım. (...) Liberal değerlerin yokluğunda laiklik anlamını yitirir ve gerçek demokrasi olmaz. Laiklik dini kurumların siyasetten ayrılmasıdır, böylece dünyayı siyaset yönlendirebilir. Biz dünyevi işlerle uğraşırken, dini kurumların bunlardan başka işlerle uğraşması gerekir. Ama dini kurumlarla ilişki içindeki insanların siyaset yapma hakkı saklıdır. Fakat bu hak da, diğer herkesin dikkate almazsa lanetleneceği bir gerçeği biliyormuşçasına değil, sıradan bir vatandaş gibi kullanılmalı. Bu bağlamda Voltaire'in bir başka sözü geliyor aklıma: Bugün bana, İnandığıma inan yoksa seni Tanrı cezalandırır, diyen bir adam, yarın, İnandığıma inan yoksa seni öldürürüm, diyecektir. (...) Türkiye'de ortaya çıkan Anayasa ve ordunun müdahalesi krizi, anayasası laiklik ve demorasi üzerine kurulu bir ülkede çıkmamalıydı. Laiklik, dini kurumla siyasi kurumu ayırsa da, dini kurumla yakın ilişki içindeki bazı dini eğilimlere sahip kişilerin siyaset yapma hakkının önüne geçilemez. Fakat bu tür bir insan, grup veya parti iktidara geldiği veya devlette üst düzey görevler aldığı anda dini inançlarını toplumun kalanına dayatıyorsa, anayasa ve demokrasiyle laikliğin alt yapısını oluşturan değerler çiğneniyor demektir. Böyle bir durumda, bu kişilerin meşruiyeti ortadan kalkar ve herkesin uymak zorunda olduğu anayasa bağlamında müdahale kaçınılmaz hale gelir. Türkiye'de bu yaşanmadı. (...) Türkiye'deki İslami deneyim, dönemeyeceği bir geçmişle modern dünya arasında aklı karışmış bir İslam dünyası için öncü niteliğinde. Türk ordusunun Anayasa'nın koruyucusu olarak, laikliği çiğneyen hareketler gördüğünde mühadale etme hakkı var. Fakat laiklik çiğnenmediği sürece, müdahalenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bazıları, Adolf Hitler ve Nazi Partisi'nin Almanya'daki seçimleri kazandığında yaşananların bir daha gerçekleşmemesi için önleyici vuruş gerektiğini düşünüyor. Fakat durum tümüyle farklı. Weimer cumhuriyeti basit bir hedef olacak kadar zayıftı. Türkiye'ye gelince durum çok farklı; laiklik kendisinden kopulmasını zorlaştıracak biçimde kurumsallaştırıldı. Ben kişisel olarak siyasi ideolojilerinden İslamcılar'a katılmıyorum, fakat bu, başkalarını dışlamadıkları veya bertaraf etmedikleri sürece onların var olma hakkını ve ifade ve hareket özgürlüklerini reddetmem anlamına gelmez. (Türki El Hamid. Londra'da yayımlanan Şark Ül Esvat gazetesi. 9 Mayıs 2007) Bir yerlere yamanmak için değil, sırf demokrasiye saygısı gereği yukarıdaki analizi yapan gazeteciye katılmamak elde değil. (İ.S.)