Onlardan heryerde var
Aşağıda bir yazı okuyacaksınız. Bu yazı, Ürdün'de yayınlanan Ghad Gazetesi'nde 1 Mayıs 2007 günü yayınlandı. Yazarı, Yaser Ebu Hilale isimli bir gazeteci. Öyle görünüyor ki, liberal bir arkadaş (Dürüst, mert, namuslu demokrat liberal insanları tenzih ediyorum.) Yazıyı okuyalım, sonra da böyle düşünen insanların, bizim ülkemizde de bol miktarda bulunup bulunmadığına karar verelim. Ondan sonra da benzer söylemlerin kimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü düşünelim. İşte, Yaser Ebu Hilale'nin yazısı:
***
İstanbul'daki laik kalabalıklar, sokakları doldurabilir ancak minarelerle dolu gökyüzünü örtemezler. Zira 2 bin caminin bulunduğu İstanbul, laik cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ün çıkmazıydı, başkenti bu yüzden Ankara'ya taşıdı. Bu kalabalıklar demokratik sistemde şanslarının olmadığını çok iyi biliyor. Erken seçim yapılırsa, AKP kamouyu anketlerinin de altını çizdiği gibi önceki seçimden daha fazla oy alacak. Bu kalabalığın bütün istediği, askeri laik otokrasiyi iktidara taşıyacak bir darbedir. Her ne kadar, 'ne şeriat ne darbe, tam demokratik bir Türkiye' sloganını atsalar da durum böyle. Bu göstericilerin laiklik ve demokrasiyle ilgisi yok. Onlar Atatürkçülük mezhebi yandaşları içindeki tutucu köktenciler. Bütün dertleri Köşk'e girecek örtülü bir bayan. Laiklik, kilisenin din ve dünyaya hükmettiği Batı tarihinin bir ürünü; Fransız ihtilalinde 2 bin rahip öldürülmüştü. İslam'da ise aslında din adamları sınıfı yoktur. Allah'la ilişki için aracılara ihtiyaç duyulmaz. Atatürk de, iktidarda din adamları değil ve cami yerine sarayda oturan sivil bir padişah bulmuştu. Atatürk'ün davranışı, İslami çevrelerin tasvir ettiği kadar kötü değildi. Osmanlı hilafetinin çöküşü sonrası Türkiye'yi birleştirdi ve modern bir devlet kurdu. Onun sorunu tanrılaştırılması, sevenlerinin ona kulluk etmesiydi. Öğretileri Kuran haline geldi. Bir lokantada sözlerinin Fatiha süresi gibi duvarları süslediğini görürseniz şaşırmayın. Hatta askerler, laik Fransa'nın eski cumhurbaşkanı Mitterand'ın öğretilerinden farklılık arz etmeyen Atatürk öğretilerini hiçbir yanlışlık bulaşmamış mutsal bir mezhebin öğretilerine çevirdi. Genelkurmay başkanı, öğretileri yorumlayan Papa'ya dönüştü. Bu saygıdeğer mezhebi somutlaştırmak için Anıtkabir türbe oldu. Bugün Atatürk Türkiye'yi mezarından yönetiyor. Kim generallere kabirdekinin öğretilerine dayanarak gelecek cumhurbaşkanının eşinin kıyafetine müdahale izni verir? Ortaçağ'da yaşanmayan bu olay bugün Türkiye'de yaşanıyor. Bir subay olmayan Gül, mevkisine en önemli dünya finans kurumlarından İslam Kalkınma Bankası'nda çalışması sonrası geldi. Dahası oyların çoğunu elde etti. Başörtüsü takmak da eşinin hakkı. Patrik Erkanı'nın müdahalede bulunması ayıp. Gül'ün eşinin başını örten bir parça kumaş, sadece Türkiye'de değil, tüm İslam dünyasında askerle halk arasındaki anlaşmazlığı örtemez. Dünya tekerleği yeniden keşfetmiyor. Sandıklar karar yeri. İsteyenler barışççıl baskı yapsın ama laiklik mezhebinin fanatikleri, adaylık döneminde veya sonrasında, cumhurbaşkanının eşinin başörtüsüne müdahale haklarının olmadığını bilmeli. AB ordudan siyasete karışmamasını isterken İslam dünyasına mesaj veriyordu. Türkiye'nin AB üyeliğini engelleyen İslamcılar değil, laik ordudur. Ordunun Kürt sorununu ele alış biçimi de Türkiye'nin AB üyeliğinin felce uğramasına yol açtı. Bu durum aslında sadece Türkiye'ye özgü değil. Mısır güvenlik güçleri, Müslüman Kardeşler hareketinden iki vekili tutuklayınca da dünyaya, Hala askerin yönettiği bir devletiz ve modern devlet istemiyoruz, deniyor. (Ürdün gazetesi Ghad, 1 Mayıs 2007)
***
Yukarıda okuduğunuz yabancı bir yazara ait, Türkiye'ye ilişkin analizler yapan bu yazı, size bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Kuşkusuz geliyorduk. Bay Yaser Elu Hilale gibi, ister liberal görünümlü İslamcılar olsun, isterse islamcı hiç olmayıp sırf liberallik olsun diye buna benzer görüş ve ideolojileri savunanlar, bildiğiniz gibi 28 yıl önce İran'ın laik Cumhuriyet rejimini molla iktidarına elleriyle teslim etmişlerdi. Şimdi orada halk çırpınıyor ama bataklıktan çıkamıyor. Başında saçının teli görünüyor diye kadınlar karakollara sürükleniyor.
***
Son derece kışkırtıcı bir dil kullanan Bay Yaser, üstelik yalancı ve cahil de. Yalancı çünkü, Abdullah Gül'ün oyların çoğıunluğunu aldığını söylüyor. Halbuki almadı. Yalancı çünkü, Türkiye'de, halkın askerle sorunu olduğunu söylüyor. Böyle bir sorun yok! Asker, halkın gözünde 1 numara! Bay yazar cahil de... Çünkü, bir taraftan Katolik Kilisesi'nin Ortaçağ egemenliğini eleştirirken, öbür taraftan 2000'li yıllarda üstelik, İslam dininin siyasi iktidarını savunuyor, destekliyor. Sekülerleşmeyi reddediyor. Bu yazıyı, Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan Yaser'leri daha iyi tanıyasınız diye yazdım.