Küresel bir oyun
Türk Silahlı Kuvvetleri kışlada oturuyor. Kayıtlı seçmenlerin yüzde25'inin oylarıyla iktidara gelen hükümet çevreleri, Meclis'teki çoğunluk sandalye sayısına dayanıp, dayatarak kendi içlerinden "taraf" bir Cumhurbaşkanı seçmeye çalışıyor. Halk kitleleri milyonlarla meydanlara toplanıyor ve bu uygulamaya karşı çıkıyor. AnayasaMahkemesi ise uzlaşmayı öngören bir yorumla, hükümetin dayatmasına son verip, seçim yolunu açıyor. Türk basını, ikiye bölünüyor. Bir taraf, Meclis'in üstünlüğü, milletin egemenliği, sivil seçilmişlerin iktidarı ve demokrasinin vazgeçilmezliği gibi teorikdoğrulara sarılıyor. Bütün bu doğrular biliniyor. Basının önde gelen isimlerinin ve gazete manşetlerinin, bu kritik günlerde, demokrasiye ve Meclis'in kurumsal üstünlüğüne vurgu yapması, saygıdeğer bir duruş ve tutumdur.
***
Fakat tabloya bakarken biraz daha geniş bir perspektif almak, bu vaveyla içerisinde, küreselgüçodaklarının hangi çizgi üzerinde yürüdüklerine de dikkat etmek gerekiyor. Batı demokrasilerinin etkin yayın organları, 10 gün içerisinde, tekmil projektörlerini Türkiye'ye çevirdiler. Ve çok sayıda analiz yaptılar. Bunlar da esas olarak demokrasi vurgusu yapıyorlardı; Eğer bir laiklik ile demokrasi ikilemi söz konusu ise demokrasi esastır, diyorlardı. Hemen hepsi de TürkSilahlıKuvvetleri'ni hedefalıyordu. Buna, sadece Batı basını değil, yakın komşularımız olan Ortadoğubasını da dahildi. Nitekim, pazartesi günü, Ürdüngazetesinde yayımlanan bir makaleyi dikkatlerinize sunmuştum. TürkSilahlıKuvvetlerini hedef alan; kışkırtıcıİslamcı bir makale idi bu. Bugün ise yan tarafta, bir makale daha yayımlıyorum. TürkSilahlıKuvvetleri üzerinde dönen ve döndürülen küreselbiroyunla karşı karşıya bulunduğumuzu düşünürken, acaba abartıyor muyuz?