Laiklik tarifi ve Sezer
Laiklik ilkesinin Anayasa'ya girişinin 70. yıldönümü dolayısıyla, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bir mesaj yayınladı ve "Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında tanımlanmış olan bir ilkenin yeniden tarif edilmesine çalışmanın ya da gerekçedeki tanımı benimsemenin hiçbir geçerliliği yoktur" dedi. Tayyip Erdoğan'ın sık sık gerekçeye atıfta bulunması, anlaşılan Sezer'in canını sıkmış. 70. yıldönümünde, dolaylı olarak ona da cevap veriyor. Anayasa Mahkemesi kararlarının milli iradeyi yansıttığı söylenebilir mi? Oysa madde gerekçeleri, Meclis'in iradesinin ürünüdür. Bu yüzden, dikkate alınmalıdır. 1982 Anayasası'nın 2. maddesinin gerekçesinde laiklik için şöyle denilmekte: "...Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dininançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir." 1982 Anayasası, laikliğin, "özgürlük" ayağına da vurgu yapmış, tarifi, "dinin devlet işlerine karışmaması" cümlesiyle sınırlı tutmamıştı. Buna mukabil, 1961 Anayasası, gerekçede, laiklik ilkesinin "din ve vicdan özgürlüğü" anlamını tamamen ihmal ediyor. Şöyle diyor: "Dinin, devlet işlerine karışmasını ve hukukun aklolmayan (naklkaynakların tesiri altında bulunmasını reddeder. Bunun, dini inkâr manâsına gelmediği, ancak dinin fertlerin vicdanına terk edildiğini ifade ettiği şüphesizdir." Cumhurbaşkanı Sezer'in tarifi 1961 Anayasası'na daha uygun düşerken, "Laiklik özgürleştirici bir güvence, ayrıştırıcı değil birleştirici bir ilke" diyen Tayyip Erdoğan ise 1982 Anayasası'nın ilkelerine daha yakın duruyor.