Başkanlık sistemi ve temcit pilavı
Türkiye'de "Başkanlık sistemi" tartışmaları bir türlü sona ermez. Ama maalesef, konu, tam da Cumhurbaşkanlığı seçimi arefesinde gündeme gelir. Ve bu talep, Cumhurbaşkanlığı'na çıkmak isteyen, ama, etrafında uzlaşma olmadığı için eleştirilen kişinin bir nevi meşruiyet arayışı şeklinde seslendirilir. Özal'a, "Mahalli seçimlerde % 21.80 aldınız, bu durumda nasıl Çankaya'ya çıkacaksınız?" diye sorulunca, cevabı hazırdı: "Ben aslında Başkanlık sistemi istiyorum ama..." Demirel de benzer bir tavır benimsedi... Şimdi bakıyoruz, Tayyip Erdoğan da aynı yolun yolcusu. İskele Sancak'ta, Başkanlık sistemini överek, "Gelişmiş ülkelerde, bu sistemin olduğu yerlerde, başarı daha büyük" dedi. Bu arada, koalisyonların yarattığı istikrarsızlığa, Başkanlık sisteminin çare olabileceğini söyledi. Halbuki Başkanlık sistemi, uzun yıllar Güney Amerika ülkelerinde darbeler ve diktatörlüklere yol açtı. Sadece ABD'de istikrarı sağladı. Kaldı ki, Türkiye'de, koalisyonlara, çok sayıda birbirine benzeyen siyasi partinin aynı kulvarda yarışması yol açıyor. Bunun da sebebi, 12 Eylül yönetimi. O süreçte, kökleşmiş siyasi partiler kapatıldı; onların devamı olan partiler ilk seçimlere sokulmadı ve yeni kurulan partilerin iktidara gelebilmesi için çaba sarf edildi.. İstikrarlı iktidarların temelinde, Başkanlık sistemi değil, seçim sistemleri vardır. Nitekim, İngiltere, dar bölge çoğunluk sistemiyle ve iki büyük partili siyasi düzeniyle, her zaman istikrarlı iktidarlar çıkarabilmektedir. Dar bölge sistemi, ayrıca, Parlamento'nun da itibarını arttırmakta, halkın, bir bölgede, tek bir kişiyi seçmesi sonucunda, milletvekili, partisinin genel başkanı karşısında kendisini güçlü hissetmektedir. Başkanlık sistemi, Amerika'daki gibi federal düzenle desteklenmediği taktirde, merkezi iktidarı olağanüstü güçlü ve denetimsiz kılar. Başkanlık sistemi apayrı bir uygulamadır. Sözgelimi, Amerika'da parti disiplini de mevcut değildir. Ve Kongre, başkana karşı tavır alabilir. Ayrıca, başkanın partisi Kongre'de çoğunluğu kaybettiği zaman, bu durum, daha fazla istikrarsızlık yaratabilir. Buna mukabil, adını Başkanlık sistemi koymamak şartıyla, cumhurbaşkanını halk seçebilir; yetkileri aynı kalır. Bırakınız Başkanlık sistemini, Fransa'daki gibi Yarı Başkanlık sistemi dahi, -Cumhurbaşkanıyla Parlamento çoğunluğu ayrı siyasi eğilimlilerde ise-, büyük istikrarsızlık doğurabilir. Yarı Başkanlık sisteminde, Başkanlık sisteminden farklı olarak, Parlamento'ya karşı sorumlu bir hükûmet vardır. Dolayısıyla, Parlamento, güvensizlik oyuyla hükûmeti düşürebilir. Başkanlık sisteminde, katı bir kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulanırken, (Parlamento, hükümeti düşüremez, başkan Kongre'yi görevden alamaz) Yarı Başkanlık sistemi, -eğer Meclis çoğunluğu cumhurbaşkanının partisiyle aynı değilse-, parlamenter sisteme benzemektedir. Cumhurbaşkanıyla Parlamento arasında bir inatlaşma ihtimali ise, aynı Başkanlık sisteminde görüldüğü gibi, istikrarsızlık sebebi olabilecektir.
*** Türkiye'de yapılması gereken bir çok düzenleme mevcutken, kökten bir sistem değişikliğini gündeme getirmek doğru değil. Zaten hiçbir zaman bu konuda mutabakat sağlanamaz. Ama, 550 milletvekilinden 100'ünün barajsız D'hont sistemine göre seçilmesi, böylece temsilde adaletin kısmen temin edilmesi, bugün Türkiye'nin daha acil bir ihtiyacı. Ayrıca, genel seçimlerde, Fransa'daki gibi, iki turlu dar bölge uygulaması, dağınık partilerin toparlanmasına imkân vereceği için, istikrara giden bir adımı teşkil edebilir. Ayrıca, partilerarası seçim ittifakının önü de açılabilir.
|