Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Saklambaç | Astroloji | Arşiv | Ana Sayfa
Bugün: 20 Ocak 2007  
Yazar Arşivi

Kalemimle değil, kanlı canlı geliyorum!

Efendim geçen haftanın özetini yaparak yazıma başlamak istedim. Neden mi? Çünkü sizinde içinden nasiplenebileceğiniz bir kaç şey çıkar diye düşündüm de ondan! Bir sinema filmi, bir sergi ve bir gösteri... Pek tabii ki hayatım bunlardan ibaret değil, çok yakında keyifli mi keyifli televizyon projeleri (dikkat ediniz çoğul eki kullandım!) ve belki de bir sinema filmi ile, yani sadece kalemimle değil, tıpkı 'Topmodel'de ve 'Pişti'de olduğu gibi kanlı canlı karşınızda olacağım, çok mutluyum çok!!
Çok ısrar ettim severek yapacağım işin kapımı çalmasını, olmayacak projelerin rüzgarına kapılmadan sakin sakin köşemden izledim olup biteni; "Şimdi zamanıdır" dedi bir ses içimden, sanırım o sesin ismi "sezgi"ydi...
İş güç konuşmak anlatmak bana her zaman manasız gelmiştir. Çünkü doğru olan, onu sizin anlatmanızdan ziyade işin kendi kendini anlatması manalı olanıdır. O yüzden beni bir kenara bırakalım da siz bu hafta sonu neler yapabilirsiniz ona bir bakalım; mesela...

ENGELLERE RAĞMEN
Dolmabahçe'de Serdar Bilgili'nin fotoğraf sergisi var, mutlaka gidip görün. Konu engelli kardeşlerimiz. Ben ne "engelli" ne de "özürlü"sıfatlarını sevmiyorum hele hele "sakat" kelimesinden nefret ediyorum. Kendimi her ne kadar onların yerine koymam mümkün olmasa da empati yapmaya çalışıyorum. Düşündükçe bu sıfatlardan, bu kelimelerden iyiden iyiye nefret ediyorum. Ayrımcılığın, "bizler ve onlar" olarak adlandırmanın kibar halleri olarak düşünüyorum bu isimlendirmeleri. Türkiye'de yaklaşık 8.5 milyon böyle vatandaşımız var. İşin korkunç olanı, sergi sırasında konuştuğum canımız, duayen fotoğraf sanatçımız Tamer Yılmaz'ın ağzından çıkıyor; Türkiye'deki insanların yüzde 46'sı etrafında "engelli" insan görmeye tahammül edemiyormuş. Benim de o yüzde 46'yı görünce tüylerim diken diken oluyor!!
Eğer siz de o malum yüzdenin içinde değilseniz, 30 Ocak Salı'ya kadar vaktiniz var, benden söylemesi; gidip görmemek sizin ayıbınız... Bu arada anlatmadan geçemeyeceğim; sergide doğuştan kolları ve bacakları olmayan, 7 yaşından beri yunus derisinden yapılmış özel mayosuyla yüzen 31 yaşındaki Murat Çolpan'la tanıştım. Duygularımı tahmin edersiniz. Böylesine insan üstü bir yaşam sevincinin karşısında allak bullak oldum. Ama beni daha da şaşırtan daha doğrusu üzen şey, kendini ve başarılarını anlatırken, cümlelerinin en sonuna "Biliyor musunuz, geçen sene bir kez de televolelere çıkmıştım" demesi oldu. Bilemedim ne desem, nasıl cevap versem. Belki de 3ayda bir verilen 680 YTL'lik bir maaşla yaşamaya çalışsam ben de aynı cümleyi kurardım, kimbilir.

AŞKA VE HAYATA DAİR
Eleştirmenlerin Holloywood filmlerine bakış açışı biraz karmaşıktır, iyi gişe yaparlar ama sanatsal bulunmazlar. Hele ki oyunculuk konusunda ahkam kesen bir grup vardır ya, onlar övgü yağdırdıkları filmleri gişe yani iş yapmayan filmlerden seçerler ki, "Bakın siz mankafalılar anlamazsınız ama bizim gibi entellektüel birikimi olanlar bu filme bayıldık" demek için.
Bu yüzden "The Holiday" için yapılan tüm yorumlardan uzağım, belki de hakettiği yorumları yapan birkaç dürüst eleştirmen çıkmıştır.
Her neyse, dedim ya siz takılmayın bu yorumların hiçbirine ve pazar akşamına kendinize ve sevdiklerinize bir sinema keyfi yaptırın. Hayatın hak ettiği anlarında, onu gözyaşlarınızla mükafatlandırmaktan gocunmayan biriyseniz, 15 yaşından beri ağlayamayan dünyalar güzeli Amanda'nın (Cameron Diaz) hıçkıra hıçkıra ağlayışı karşında kendinizi koyvereceksiniz. Uzun süredir böyle nefis bir aşk ve hayata dair bir film izlemedim. Sizi temin ederim, suratınızda kocaman bir gülüşle salonu terk edeceksiniz. Hadi ama hepimizin gülmeye ihtiyacı var!!!

HALDEN ANLAYAN
Kaç sene oldu hatırlamıyorum bile, sanırım 5 ya da 6... İnanamıyorum o kadar olmuş mu? Anadolu Ateşi'nin ilk gösterimi yani gala gecesiydi. Mustafa Erdoğan'ı hiç bu kadar heyecanlı görmemiştim. Akıbeti şüpheli kocaman bir organizasyon için o ve iş arkaşları yani dansçıları aylardır hazırlanıyordu. Ve ve.. İşte geldi 2007 Ocak ayına. Tam tamına 1050 gösteri yapan Anadolu Ateşi dünya turnesine çıkıyor!! Ülkemizdeki son galasını da geçen Pazartesi yapan ekibe bol şans diliyorum. Seneler sonra yine sondan başa dönen bu heyecana karşılık Mustafa Erdoğan, bambaşka bir heyecan yaşıyor.
Tüm Türkiye zaten çok iyi biliyor (bütün gazeteler ya Mustafa'nın babalık heyecanını ya da Hülya Avşar'ın aşk hayatını yazıyor) o baba oldu. Ne tuhaf değil mi? Bir yanda hayatının en güzel varlığı dünyaya "Merhaba" diyor, diğer yandan büyük fedakarlıklarla 6 yaşına getirdiğin bebeğin, sanatın, işin yani ismi ne ise... Burada fedakarlık anneye düşüyor sanırım. Kadınların en hassas dönemleri olan lohusalık dönemi, böylesine olgun bir davranışa ya da tepkiye pek müsait değil derler ama halden anlayan bir eş baldan tatlıdır.

İBRET OLUNASI YAYINCILIK
Geçen haftadan bir kaç sosyal ve kültürel olaydan haberdar olmanızı istedim. Şimdi de son olarak okuyucunun iyi ve kötüyü ayırt ettiğine çok emin olduğum halde küçük bir uyarı ile yazımı sonlandırıyorum.
Biraz sonra örneğini vereceğim tarz tamamen karalama ve skandal yaratma üzerine dayalı yayınlara karşı dikkatli olun, çünkü akla zararlar!
Türkiye'de son dönemde gazete ve ana haber bültenlerinin ana kapaklarına ve ana başlıklarına göz atarsak, bulutların üzerinde yaşayan, onun bunun sevgilisi kimmiş, ondan başka derdi olmayan bir toplummuş gibi bir hava esmekte. Sözde çook ciddi köşe yazarları bile magazinden başka bir şey yazmaz oldular. Peki neden? Hiç mi derdimiz kalmadı?
Keşke arkadaşlar keşke, keşke tek derdimiz elalemin yatak odası muhabbetleri olsa! Ama gerçek tablo çok farklı. 18 ülke Ermeni Soykırımı'nı kabul etmiş, başımıza bin türlü çorap örülmekte, biz hala onun bunun münasip bir yerinde boncuk arıyoruz.
Bakın bu konuşmalara karşılık hep cevap, "Amerika'da yok mu magazin?" deniliyor.
Pek tabii ki var ama ayrı yayınlar olarak satılıyor. Ve o ayrı satılan dergiler ve bizde ayrıca magazin yayını olarak satılanlar arasında bazı farklar beliriyor.
Tabii bu tartışmaya girerek şu sıralar en istemediğim şeyin yani bir polemiğin içine girmeye hiç niyetim yok, ama halen satışta bulunan "Hafta Sonu" dergisinin başında bulunan ve içindeki editor yazısına aşk obezleri başlığı attıktan sonra üstünden tiraj elde ettiği, dedikodu yapmayı saygın bir meslek olarak görüp, "Bakın bunların sevgililerinden futbol ya da basketbol takımı kurulur" diyerek konuyu özetlediği Elif Ergün'e kısa bir cevabım olacak:

AŞK OBEZİ OLMAK FAYDALIDIR
Değerli dedikodu gazetecimiz, bahsi geçen mevzunuzun okunabilirliği açısından kapağa resmimi taşımanız ne akıllıca bir hareket. Keza hafta geçmiyor ki böylesine lüzumsuz konularla beni kapağa taşımadan duramamaktasınız. Ama siz keşke benim eski haberlerimle oyalanacağınıza, bulunduğunuz konumu haketmek için yeni bir haber üstüne çalışıp övgü toplasanız. Yoksa benim de acemilik dönemlerimde yaşadıklarıma (ve tabii ki yaşamadıklarıma!) takılı kalıp, kolay yoldan kapak süsleme yoluna gitmeseydiniz...
Mesela meslektaşlarınız ve okuyucularınızı şaşırtacak, kimsenin bilmediği bir şeyleri ortaya çıkarsaydınız. Okuyucuya yeni ve farklı bir şeyler sunun!
İlla "Yatak muhabetinden şaşmam" diyorsanız, mesela gazeteciler ve gazeteler arası kurulan futbol takımlarına değinin. Olur olmaz damdan düşen genel yayın yönetmenlerini, bir sabah bakmışsınız yanınızdaki masada yazı yazmak için henüz daha açmasını bile beceremediği bilgisayarını kurcalayan hanım kızlarımızı yazın.
Yok illa "Ben ünlüleri sömürmek istiyorum" diyorsanız, haberlerinizi güncelleyin. İddia ettiğiniz gibi aşk obezi olmak ya da olmamak bir yana, magazin arsızı olmamak en büyük gayem.
Bu yüzden aşkı meşki bırakın. Hiç bir mikrofona ağzımı açıp bir kelime dahi cevap vermiyorum. Çünkü ağzımdan çıkacak kelimelerin esiri olmak istemiyorum. Yaptığınız işe saygım var ama yapma şeklinize yok. İnsanları ve okuyucuyu bu kadar aşağılayarak "Halk bunları okumak istiyor" demenize çok kızıyorum. Ben inanmıyorum, inanmak istemiyorum.
Keşke kendi tabirinizle "onun bunun futbol takımına" sayfalarca yer ayırdığınız gibi, bazı yayın organlarının yaptığı gibi o futbol takımı kurmaktan başka bir işe yaramazmış gibi gördüğünüz ünlülerin sosyal sorumluluk kampanyalarına verdikleri desteklere yarım sayfacıkta olsa yer ayırsanız. Merak etmeyin tiraj kaybetmezsiniz, hem bakın aşk obezi olmak hırs küpü olmaktan daha faydalıdır, kalbinize yararlıdır!!!
YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Hayatımın ilk tokadı...   / 13-01-2007
 Saddam Hüseyin   / 06-01-2007
 Var mı beni uslandıracak bir yağız delikanlı?!!   / 30-12-2006
 I Love Burhan Bey!!!   / 23-12-2006
 Kabala'nın perde arkası...   / 16-12-2006
 Mehmet'ten alıp Mehmetçiğe vereceğim   / 09-12-2006
 Papa ve bizim köyün delisi   / 02-12-2006
 Gerçek aşka yürüyüş   / 25-11-2006
 Çamur at, izi kalsın!   / 18-11-2006
 Aşık olduğumuz adamlar...   / 11-11-2006
GÜNCEL
Derbi Derbi arazide
140 Dönüme Göz Koydu
Yeşil sahalarda Fenerbahçe'nin en...
Töre kefenini yırttı
Aşktan ölüm
LÖSEV kurbanları satışa mı...
İkinci kez doğdu
İstanbul'un su hali
Elma suyunu tortusuyla için
SPOR
İlle İlle de Yıldıray
Sarı-Kırmızılı yönetim, Alman ekibinde yıllık 800 bin euro alan milli...
İşte o liste
Erciyes timsahtan 'Korkmaz' 4-2
Demirören'e sırt çevrildi
Fener farkı
İstanbul B.B.-Fenerbahçe
Haydi masaya
 
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
İSTANBUL Yağmurlu 12°C 8°C 
ANKARA Kar 3°C 0°C 
İZMİR Parçalı Bulutlu 15°C 9°C 
ANTALYA Yağmurlu 17°C 8°C 
ADANA Yağmurlu 17°C 5°C 
EKONOMİ
IMKB E: 40.201,140 D:% -0,14
DOLAR S: 1,418 D:% -0,46
EURO S: 1,837 D:% -0,41
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Saklambaç | Astroloji | Künye | Ana Sayfa
    Takvim Servisi
    Copyright © 2003, 2007 - Tüm hakları saklıdır.
Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Üretim ve Tasarım  Merkez Bilgi Grubu