Statükodan kopuş
AK Parti Hükûmeti, dış politikada beklenmedik adımlar atıp, statükocu anlayışı yıkıyor. Avrupa Birliği ilişkilerinde, Kıbrıs engelini bertaraf etmeye yönelik çabalar bunun örneği. AB üyeliği için görünürde Kıbrıs şartı bulunmamasına rağmen, Türkiye'nin önüne, daima, Kopenhag kriterlerini aşan mecburiyetler getirilmiştir. Tayyip Erdoğan'ın, Davos'ta, Kofi Annan ile buluşması ve Türkiye'nin "biradımöndegideceği" sözünü vermesi, değişimin habercisiydi. Erdoğan, sözünü tuttu ve Annan Planı'nın Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti (KKTC) halkı tarafından benimsenmesi yolunda gayret sarf etti. Böylece, o güne kadar "AnlaşmaistemeyentarafTürkler'dir" imajı yıkıldı. Çünkü Kıbrıs Rum Kesimi, Birleşmiş Milletler'in planına "Hayır" dedi. Türkler'in eli ku vvetlendi. Zaten bu gelişmeler Denktaş dönemini sona erdirdi; Rumlar'la anlaşmaktan yana tavır koyan Mehmet Ali Ta lât, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Aslında, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, 16Nisan2003'te Avrupa Birliği'ne Katılım Belgesi'ni imzalamadan önce, Rauf Denktaş ikna edilerek, BM çerçevesinde bir çözüm bulunabilseydi, bugünkü sıkıntıları yaşamayacaktık. O zaman, Kıbrıs iki kesimli ve iki toplumlu tek bir ülke olarak Katılım Belgesi'ni imzalayacak ve 1Mayıs2004'te de Türkler, Rumlar'ın yanı sıra Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında AB'ye üye olacaktı.
***
8 müzakere başlığını askıya alan Avrupa Birliği Komisyonu tavsiye kararı karşısında, AK Parti Hükûmeti'nin gene atılım yaptığını ve makul bir öneriyi AB Dönem Başkanı Finlandiya'ya sunduğunu görüyoruz. Türkiye, sembolik olarak bir limanını ve bir havaalanını Rum tarafına açacak, böylece Gümrük Birliği'ni Kıbrıs'a da kısmen teşmil ederek, 29 Temmuz 2005'te kabul ettiği Ankara Antlaşması Ek Protokolü'nün gereğini yerine getirmiş olacak. Ankara, bu adıma mukabil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Ercan Havaalanı'nın ve Magosa Limanı'nın uluslararası trafiğe ve ticarete açılmasını talep ediyor. Beklenildiği gibi Rumlar bu teklifi hemen reddetti. Peki Türkiye ne kazandı? 1) AB ülkelerine, Kıbrıs Türkleri'nin üzerindeki izolasyon politikalarının kaldırılması gereği hatırlatıldı. 2) Türk limanlarının Rumlar'a açılmasıyla, uluslararası camianın KKTC'yi en azından ticaranlamda muhatap kabul etmesinin, birbiriyle ilgili bir durum ol duğu ortaya konuldu. 3) Türkiye'nin çözüm arayan, uzlaşmacı taraf olduğunun bir kere daha anlaşılması fırsatı doğdu.
***
Abdullah Gül, Ermeni soykırımı konusunda da beklenmedik bir adım atmış, bu konunun Lahey'deki mahkemeye götürülebileceğini söylemişti. Diplomasi, ihtilâfı çözme sanatıdır. Oysa Türkiye yıllardır belirli pozisyonları, hiçbir açılım yapmadan muhafaza etti ve köşeye sıkışıp kaldı. Sözde Ermeni soykırımı konusunda da birçok ülke parlamentosundan aleyhte karar çıktı. Bu kararlar bizi öfkelendirdi. Üstelik, her an gündemde kaldığı için iddialar bir türlü unutulmadı. Oysa, şimdi, sadece Ermenistan'ı değil, "1915'tesoykırımyapılmıştır" kararını alan ülkeleri de iddialarını ispat etmek üzere mahkemeye götürebiliriz. AK Parti Hükûmeti ipin ucunu sakın bırakmasın, Kıbrıs meselesinde olduğu gibi, soykırım tartışmasında da Türkiye'nin iyi niyetini ve haklılığını göstersin.