
Anadolu yollarında gezerken keyiften 4 köşeyim de karşılaştığım ahali için aynı şeyi diyemem. Neticede ben işimi yapıyor, bir kentte, bölgede makul süre kalıyor, gezip tozup gözleyip dertleşip basıyorum gaza, ver elini bir sonraki etap diyerek. Diyeceğim o ki benim durumum müemmen. Lakin bir nevi ormana baktığım için ağaçları unutuyorum galiba. Bu biraz da bizim zihin tembelliğimiz ya da fark edemediğimiz gizli kibirimizden de geliyor olabilir. Bunu paylaştığım bazı kafa dengi ahbaplar var.
ŞAŞIRIYORUM Tepkilerini görünce
"Nasıl kafa dengi bunlar yahu?" diyesim geliyor.
"El için ağlayan gözünden olur" diyeni de var,
"Milyonlarca insan, sen ne yapacaksın ki?" diyen de.
Sıradan insan dertleri ne kadar da
banal, ne kadar da
cılız geliyordur çoğuna.
Möhim zatların daha da
möhim konularıyla iştigal ederken, sıradan vatandaş sıkıntılarından onlara ne öyle ya.
KÜSTAHLIK Oysa bu basit, ufak, münferit görünen tasalar, sorunlar arasında ortak payda kuracağımız nice örnek var. Yer, zaman, zemin, kişiler ve hatta olaylar değişik olsa da
aymazlık, umursamazlık, duyarsızlık, boş vericilik, küstahlık ve hatta
'hıyarlık' durumlarının temeli de yükselişi de aynı zihniyetlerin ürünü.
KEÇİ MESELESİ Bir zamanların meşhur lafıydı. Ensesi kalın, ağzı tükürüklü, davudi sesli bazı politikacılar gözlerini fevkalade manalı şekillerde kısarak aslan kükreyişi tadında yalakalık tiradı çekerlerdi;
"Fırat kenarında kaybolan keçinin bile kederini içimizde duyarız biiiiz!.." Sonra da bir bakardık ki cukkacı, avantacı, nalıncı keseri kılıklı adamlar olurdu bunlar.