Uludağ'da
Grand Yazıcı Oteli lobisindeyim. Yılbaşı gecesi için tüm hazırlıklar tamamlanmış, baloda sahne alacak Işın Karaca ve ekibi gelip istirahata çekilmiş bile.
Yapacak fazla bir iş yok o saate kadar. Eşle dostla tavla atıp zaman geçirmekteyim. Birden modacı
Nur Yerlitaş'ı görüyorum karşımda. Sarılıp öpüşüp ayaküstü sohbet ediyoruz. O gider gitmez de
Derya Tuna'yla karşılaşıyoruz.
BAK SEN ŞUNA Mutlu yıllar diliyoruz karşılıklı. Derya Hanım gururla konuşuyor:
- İdo'yu gördün mü Savaş Abi?
- Yoo görmedim henüz... - Zaten görsen de tanımazsın çok büyüdü...
- Merak ettim valla... - Gel göstereyim sana bizim ateş parçasını öyleyse abi...
Koridoru geçip masa tenisinin olduğu yere doğru yürüyoruz. İleride sandalyada oturup televizyon seyreden arkası dönük gence sesleniyor Derya Hanım... - İdo bak Savaş Abin geldi...
LEVENT GİBİ O genç arkasını dönünce çok yakışıklı bir delikanlı görüyorum. Sonra kalkıyor, kalkıyor, kalkıyor. Amanın o ne. Bu ne boy bos maşallah? Saygıyla elime sarılıyor, kucaklaşıyoruz. Birlikte hatıra fotoğrafı çektiriyoruz sonra.
"Gazeteye basayım ki herkes görsün levent gibi delikanlı olduğunu" diyorum
Derya Hanım'a.
Hülasa bebekliğini bildiğimiz küçük
İdo'nun böyle aslan gibi oluşu çok hoşuma gidiyor.
PABUÇ DAMDA Sonra uzaktan gözlüyorum onu. Nasıl kibar, zarif, akıllı başlı bir genç olmuş. Allah bağışlasın diyorum içimden. Hem de düşünüyorum
"Yakışıklılıkta babası İbrahim Tatlıses'e fark atmış bile", Yani
İbrahim Aga, yandın valla. Evlat geldi senin pabuç damda.