Irak'a sürpriz bir veda ziyareti yapan George Bush'un üzerine ayakkabısını fırlatan Iraklı gazeteciyi düşündüm.
"Ben de yapar mıydım?" diye...
Ülkemin çocuklarını katleden, üzerine bombalar yağdıran.
Ülkemin bağımsızlığını elinden alan, petrolümü ve geleceğimi çalan.
Vatanını savunanları, görüldüğü yerde Amerikalı askerlere vurduran...
Ve milyonlarca aileyi yakıp yıkan bir adamı karşımda görsem...
"Yapar mıydım?" diye...
***
Bir yanda mesleki zarafet ve sorumluluk.
Öte yanda toplumunuzla alay eden bir diktatörün veda töreni...
Bir bakarsınız ki, ne yasalar tutar sizi...
Ne mesleğinizin kuralları...
"Allah'a verecek bir canım var" dersiniz.
Allahsız bir lideri karşınızda gördüğünüz zaman, kendinizi kaybedersiniz.
Ayyakabınız görkemli bir tepki unsurudur.
Biriktirdiğiniz isyanı da tahhütlü olarak gönderirsiniz.
Derin bir "Offf çekersiniz" gururla...
***
Iraklı gazeteci Muntazır el Zeydi'nin yaptığını, mesleki güvene saldırı olarak değerlendiren vardır.
Oysa, çocukların üzerine bombalar yağdıran bir diktatör karşısında el pençe duran gazeteciliğe karşı, Iraklı gazetecinin tavrı bin kere kutsaldır.
***
Böyle bir gazetecinin cesaretine saygı duymak gerekir.
Faturayı ailesine ödetecek olan Amerikan ajanlarına da, karşı durmak gerekir.
Ama memleketini pazarlayan politikacılar, yürekli insanların arkasında durmazlar.
Bush'un çocukları katletmesine karşı durmayanlar, bir gazetecinin isyanına karşı durmayı demokrasi sayarlar.
***
Bence o gazeteci, sayfalarca yazılsa, hiçbir işe yaramayacak kadar kutsal bir tepkiyi, bir ayakkabıyla göstermiştir.
Bilmiyorum, aynı hareketi ben de yapar mıydım?
O kadar cesaretli olabilir miydim?
Ama şunu biliyorum ki...
Yapmış kadar sevindim.
Çocukları çok seven biri olarak.
Ve çocukluğunda Amerika'nın gönderdiği süt tozlarını tuvalete döken biri olarak.